2011-05-10 15:00:00
Takımı uçurumun eşiğine getirip te ‘benle veya bensiz, bu takım armasıyla bile ligde kalır’ diyen zatı muhterem ve onun bu sözüne uzun süre inanıp bu adama tahammül eden yönetimdeki çokbilmişler artık anlamışlardır takımın armasına rağmen ligden düşebileceğini.
Kim bilir, bu zatlar belki de bu söze istinaden gidip alelacele TFF’ den ‘Ulusal Lisans’ aldılar. Olur ya maazallah takımın arması filan yetmez, bari lisansı son maça yetiştirelim de bizi düşmekten kurtarsın diye.
Çok lazımdı…
Bu köşeden defalarca yazdık.
Bu gidişin hayra alamet olmadığını, takım yönetmenin herhangi bir kurumu yönetmeye benzemediğini, kötü gidişten bir an önce ders alınması yönetimin kendine de pay çıkarması gerektiğini.
Öyle kolay mı kitleleri peşinden sürükleyen futbol kulübü yönetmek?
Baksanıza Adnan Polat bile mahkemelik, (kulübünün durumu da zaten ortada) Aziz Yıldırım bile kaç kere duvara tosladı bu uğurda.
Çünkü yönettikleri kurum babalarının malı değildi.
Arkasında o takıma bel bağlamış, gönül vermiş milyonlar vardı.
Ve her attıkları adımda o kitlenin nefesini enselerinde hissettiler.
Hesap verecekleri, sorumlu oldukları muazzam bir kalabalık vardı.
Ve bunun bilincinde hareket etmek zorunda hissetiler her attıkları adımı.
Gel gör ki,
Bizimkilerde nerde o gam.
Takımı teknik direktör değirmenine, futbolcu tekkesine döndürmekten başka bir halt yapamayan gaflet ordusu…
Hedefsiz, vizyonsuz ve umursamaz...
Yönetmeye çalıştıkları şeyin sadece bir futbol takımı değil aynı zamanda koca bir toplum olduğunu göremediler.
Övünerek almış olduğunuz ‘Ulusal Kulüp Lisansının’ ilk maddesini de mi okumadınız?
Bu lisansa talipsen, ilk yapman gerekeni şöyle açıklar o madde: ‘Kulüplerin gerekli eğitimi almış profesyonel kadrolarla çalışmaları’.
Yani eğitim şart…
Bu toplumun tuttukları takımdan başka avunacakları sosyal bir nesneleri yok.
Her geçen gün özünü, benliğini yitiren bu şehir, takımın düşmesiyle vitrinini de kaybetti artık.
Eskiden sempatik olaylar ve güzel yerlerinden görüntülerle ilgi uyandıran şirin bir kent algısı vardı.
Her geçen gün kaybettiği bu özelliğinden iç karartıcı, endişe verici olayların arasında B. Vanspor bir soluk alma vazifesi görüyordu bu şehirde.
Şimdi, şehrin soluk borusunu da kestiler artık.
Evet yine başaramadık. Biz Vanlılar, ne zaman öğreneceğiz kıymet bilmesini, elimizde tuttuğumuz varlıkların değerini bilmesini?
Değişime, kendi kendimizi taşıyacağımıza dair umutlarımızı da, özgüvenimizi de yok ettiler artık.
Yoktan var edilen bu takımı, bin bir emekle inşa eden insanlar geliyor gözümün önüne. Acaba nasıl bir ruh halindeler?
Bir daha böyle bir işe kalkışacak enerji kaldı mı kimsede?
Hiç sanmıyorum…
Bu kentle ilgili şevkimizi de kırdılar artık.
Hoş, sadece yönetim mi suçlu takımın düşmesinde?
Söylemekten dilimizde tüy bitti. Nerde bu kentin vekilleri? Bağıra bağıra, göz göre göre giden bu şehrin vitrinini koruyamayan, sahiplenmeyenler ne yüzle vatandaştan bu şehri yönetmek için vize isteyecekler, sorarım.
B.Vanspor namusumuzdur, hak ettiği yere getireceğiz diyenler nerdeler?
Kuru sıkı atmakla olmuyor bu işler.
Gönül vereceksin, samimi olacaksın, heyecan duyacaksın ki buna inanan herkes seninle gelsin.
İşte, buradan hep dile getirdiğimiz ve bir türlü tesis edilemeyen birlik beraberlik olgusu bugünler için vardır.
Van için, valisinden daire amirine, belediye başkanından esnafına, köylüsünden işçisine hep beraber kaygı duymadıktan sonra bu şehrin daha çok canı yanar çok…