2012-03-04 15:00:00
Türkiye’de hemen hemen tüm kentlerde kiracı sayısı ev sahiplerinden fazladır. Van’da deprem sonrası oluşturulan konteynır kentlere, öncelikle evi yıkık olan ev sahiplerinin nakledileceği ve kiracıların ise Mevlana evlerine yerleştirileceği açıklanmıştı. Aradan geçen sürede bunun ne kadarının gerçekleştiği malum. Evi olmayan ve deprem bölgesinde kiracı konumunda yaşayanların kalıcı yerleşimine yönelik henüz bir politika belirlenmiş değil. Çünkü yürürlükteki yasa gereği, mülk edinme temelli kalıcı konut uygulamasının önceliği ev sahiplerine verilmiştir ve kaybedilen ev kaç tane olursa olsun tek bir konut edinme hakkı vardır. Dolayısıyla bu sistemde konut açığı ortaya çıkacaktır. Ayrıca bundan sonra Van ve Erciş’te kat adedinin azaltılması gündeme gelecek, yapı yasağı, hasarlı binalar vb. gibi nedenlerle yeni konut üretimi çok daralacaktır. Kentteki sağlam konutlar yüksek bedelle, orta hasarlı konutlarda özensiz onarımlarıyla kiraya verilecektir. Bu kiracılar açısından durumu daha da vahim hale getirecektir.
Kalıcı konutlardan hak sahibi olmanın koşulu yukarıda belirttiğim gibi yıkılan konutun veya binanın mülkiyetine sahip olmayı gerektirdiğinden bu haliyle yasa, sadece mülk sahiplerini korumaktadır. Bu kentin sosyal ve ekonomik yaşamına katılan fakat mülk edinememiş kiracı konumundakiler için acilen bir çözüm üretilmelidir.
Türkiye’de depremin etkilediği her kentin farklı özellikleri olduğundan tek bir çözüm modeli tüm kentlere uyarlanamaz. Örneğin ikamet ettiğim yer olan Yalova’da Marmara depremi sonrası yıkılan konutların çoğunluğu yazları kullanılan ikincil konutlar olduğundan kiracılığa ilişkin sorunlar az yaşanmıştır. Oysa Van’da kiracıların çoğunluğu kamu hizmetlerinde görevli memur, işçi ve üniversite öğrencileridir. Zaten konut açığının çok fazla yaşandığı Van’da yeni yapılacak konutların dar gelirlilerin ödeyebilecekleri koşullarda ve çokça yapılması gerekliliği ortadadır. Bu nedenle bütün ailelerin konut sahibi olamayacağı bu sistemde kiralık konut üretiminin de düşünülmesi gerekmektedir bence. Dolayısıyla Van ve Erciş, Marmara depreminden çok daha farklı bir yaklaşımla ele alınarak bölgedeki kiracıların kalıcı barınma sorununa gerçekçi çözüm aranmalıdır.
1999 Marmara depremi sonrası Yalova’da Hacı Mehmet Ovasında TOKİ tarafından yaptırılan konutlara yoğun bir istek olmamıştı. Çünkü zaten düşük geliri olan ve deprem öncesi kirada ikamet edenlerin mülk edinmesine uygun koşulları içermemekteydi. Bu yüzden şehirde kalan kiracılar ev sahibi olamadıklarından orta hasarlı ya da makyajla gizlenmiş hasarlı binaları kiralayarak barınma sorununu çözmeye mecbur kaldılar.
Van ve Erciş’te yerle bir olan köylerde, hükümetin iyi niyetle uygulamaya geçirdiği Kendi Evini Yapana Yardım metodu gerçekten cazip şartlarıyla köylüye umut oluyor. Konut bedelinin 20 yıl vadeyle ilk 2 yıl geri ödemesiz, kalan 18 yılda faizsiz geri ödenecek olması Türkiye şartları için oldukça ekonomik. Fakat bu uygulamanın sadece köyler için geçerli olması yönüyle de şehirdeki dar gelirli kiracılar için büyük bir hayal kırıklığı yaratıyor. Bu nedenle kendi evini yapana yardım adlı uygulamayla köylere yapılması düşünülen konutların, il merkezi içinde kiracıları kapsayacak şekilde bir yasa değişikliğiyle ele alınması gerekirdi diye düşünüyorum.
Uzun yıllar boyunca kirada oturmuş birisi olarak, kiracı depremzedelerin deprem bölgesinin en mağdur kesimi olduğuna inanıyorum. Anayasal bir hak olan barınma hakkı, insanın kendini güvende hissetmesi, aitlik duygusunu pekiştirmesi açısından ve sosyal devlet ilkesinin bir gerekliliği olarak yöre şartlarına göre
sağlanması gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca depremzede kiracıların vakit kaybetmeden dernekleşmesi de yararlı olacaktır. Böylece ileride meydana gelebilecek hak arayışlarında ve oluşabilecek mağduriyetlerinin azaltılmasında etkili sonuçlar elde edilecektir. Bu konuda deprem mağduru bir kent olan Yalova’da çokça yaşanmış tecrübeler olduğunu hatırlatmak isterim…