2012-03-15 15:00:00
Mesleğim gereği sık sık yurt içinde değişik kentlere seyahat ederim. Bir seminere katılmak üzere geçen hafta Ankara’ya yolum düşmüştü. Otogardan Kızılay’a gitmek üzere Ankaray metrosunu kullanmak için aşağı inmiştim ki ilk şoku yaşadım. Metronun tüm duvarları ve billboardlar seğmen kıyafeti giydirilmiş Van kedisi logosu ile doluydu. Daha önceki yazılarımda da değinmiştim; Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, uzun ve tartışmalı bir süreçten sonra dünyaca ünlü kedimizin gözlerini belediyesine logo yapmıştı. Fakat görüyorum ki sadece gözleri değil, artık düpedüz Van kedisi şehrin simgesi halinde olur olmaz her yerde kullanılıyor. Logo, sözde Ankara Kedisini temsil ediyormuş. Oysa logonun uzaktan yakından Ankara kedisiyle ilgisi yok. Düpedüz tekgöz dediğimiz Van Kedisinin kehribar sarısı ile boncuk mavi gözlerini alıp Ankara kedisinin gözleri diye kentin simgesi haline getirmişler.
Ne yazık ki elimizdeki hiç bir şeyin kıymetini bilmediğimiz gibi dünyalar güzeli Van Kedimizin, renkli bakan gözlerini de böylece kaptırmış olduk. Bu olay geçtiğimiz yaz ilk gündeme geldiğinde eski Vatso Başkanı Sayın Zahir Kandaşoğlu haricinde, Van’daki sivil toplum kuruluşlarından tek bir tepki olmamıştı. Hatta daha da acısı çoğu vatandaşın bu olaydan haberi bile yoktu. Asırlardır Van’a ait olan bu gözleri herkes Van kedisi olarak biliyordu. Dönüp bakalım Van kültüründen ne kaldı geriye. Böyle giderse Van Kedisini, semaveri, Van Balığını anca kavşaklarda soğuk beton büstleriyle göreceğiz.
Turizm fuarlarında Van stantlarının vazgeçilmez tanıtım aracı olan Van Kedisi, ne yazık ki meşruiyetini masada kaybetmiştir. Artık herkes onu daha fazla görecek ama Ankara Kedisi olarak tanıyacaktır.
Zaten FİBA basketbol şampiyonasında çok yaratıcı bir zekâyla! yarı tilki yarı kediye benzer garip bir yaratığa dönüştürülen kedimiz, rezilliğin son perdesinde artık Ankaralı olma yolunda hızla ilerliyor. Oysa Ankara Kedisinin gözleri geniş ve badem şekillidir. Göz renkleri bakır, mavi, altın, yeşil ve ela olabilir. Ankara Kedisinde, hiçbir şekilde farklı iki göz rengine rastlayamazsınız. Uzun tüylüdür ve sivri uçlu, dik kulakları vardır. Van kedisine göre daha iri burunludur. Yani Van Kedisi’nden zıt özelliklerle tamamen ayrılırlar. Kehribar sarısı ve mavi göz renkleri Van Kedisinin karakteristik bir özelliğidir. Yüzyıllar boyunca melezlemeye uğramadan bu özelliklerini koruya gelmiş, adeta mucizevî bir canlıdır.
Umarım Valilik veya İl Kültür Turizm Müdürlüğü bu duruma sessiz kalmazlar. Van kedisinin genetik özelliklerine ait tescilli çeşit özellik belgesi veya varsa patenti ile derhal konuya müdahale edilmelidir. Yoksa Valilik katıldığı tanıtım fuarlarında sergileyecek bir Van kedisi bulamayacak ya da meşruiyetini yitirmiş bir sembolü artık kullanamayacak hale gelecektir.
Evet, yukarıda özetlemeye çalıştığım eski yazımı ‘‘yakında Van Gölü’nü de elimizden almaya kalkarlarsa hiç şaşırmam’’ diyerek bağlamıştım ve korktuğum başıma geldi. Şimdide dünyaca ünlü diğer bir zenginliğimiz olan Van Gölü üzerinde düşünülen, son yılların moda trendi olan HES (Hidro Elektrik Santrali) kurulmasına
yönelik bir proje hazırlığı internette yer aldı. Yahu nedir bu Van’dan alıp veremediğiniz? Zaten depremlerle sarsılan güzel yurdumu, birde sizler talan etmeyin.
Van kedisi gibi Van Gölü de doğanın bir mucizesi olarak bizlere bahşedilmiş, dünyanın en nadir ekosistemlerinden birini oluşturmaktadır. 50 yıllık ömür biçilen bir hes projesi uğruna, milyonlarca yılda oluşmuş bu zenginliğimiz, popülist yaklaşımlara ve geçici kazançlara kurban edilmemelidir.
Barajların kurulduğu yerlerde devasa boyutlarda ekosistem katliamı yaşandığı bilinen bir gerçek olmasına rağmen, enerji üretimi uğruna biyolojik çeşitlilik yok edilmektedir. Eğer bir suda balık yaşamıyorsa bunun bir sebebi vardır. Doğal denge içerisinde muhakkak bir açıklaması vardır. Düşünün bir kere, Van Gölü’nün tatlı suya dönüştüğünü ve yeni balık türlerinin de gölde popülasyon oluşturduğunu. Bu, dünyada bir eşi ve benzeri bulunmayan endemik türlerimizden Van Balığı’nın da sonu olacaktır. Ve beraberinde korumaya alınmış olan Van Gölü etrafındaki sazlıkların, içinde bu sodalı suya uyum sağlamış kuşların ve bilumum canlının da yok olması demek değil midir?
Bu konuya ilk tepkiyi gösteren Prof. Dr. Mustafa Sarı’ya teşekkürlerimi bir borç bilirim ve her zaman söylediğim gibi tekrar etmekte bir sakınca görmüyorum ‘‘Mustafa Sarı’’ Van için bir şanstır. Gerek Van Gölü’nün ve gerekse Van Balığı’nın dünyaya tanıtılması, neslinin devamının sağlanması konusunda yapmış olduğu bilimsel yayın ve araştırmalar ile üstün gayretlerine bir kez daha minnetle teşekkür ediyorum.
Son derece ütopik bir projeyle, bilimsellikten uzak, izan ve insaftan yoksun bir şekilde bu gibi düşüncelerle yola çıkılmış, mesnetsiz fikirlerle Van Gölünün talan edilmesine seyirci kalmamalıyız. Böyle uçuk projeler yerine, her geçen gün kirlenen gölün nasıl temizleneceğine kafa yorulmalı, kaynak aktarılmalıdır. Keza deprem sonrası yıkılan binaların enkaz yığınlarının gelişigüzel şekilde güzelim sahillerine yığıldığı içler acısı durumlara dikkat çekilmelidir. Gölle ilgili tüm bu sorunlar dururken, nelerle uğraşılıyor yahu!
Ayrıca sadece göl ve kedi ile kalsa iyi. Son yıllarda Yöresel Van Kahvaltı salonları diye bir moda da başladı büyük şehirlerde. Hiç deneyeniniz oldu mu bilmem ama önüne gelen Van Kahvaltı salonu açtığı için maalesef Van Kahvaltısı diye sundukları şeyin ne yöresellikle ne de orijinal tatlarla hiçbir alakası yok.
Adeta batan geminin malları misali yağmalanmaya çalışılan kentimizde, insanların can derdine düştüğü bu felaket dolu günlerde, tüm gördüklerimizin aslında bir kâbus olduğunu söyleyecek birileri çıksada bu kötü rüyadan uyansak keşke…