2012-08-05 15:00:00
İki haftadır Şemdinli uyumuyor. Daha doğrusu uyuyamıyor. Top ve kurşun sesleri bırakmıyor çünkü.
Yine eski günlerdeki gibi, daha doğrusu eski yıllardaki gibi. İnsanlar ölüyor, insanlar sakatlanıyor, insanlar köylerini terk ediyor, topraklarından sürülüyor.
Yani Şemdinli’de savaş var. Savaş var ve oradaki insanlar savaş altında yaşıyor.
Yıllar önce olduğu gibi…
Ancak o insanları ne soran var ne bilen, ne de düşünen. Televizyon kanallarında bir iki dakikalık kısa haber yapılıyor, o kadar. O haberler de yalan yanlış dolu.
Peki Şemdinli’de neler oldu, neler oluyor, neler yaşanıyor, durum nedir?
Anlatalım…
23 Temmuz gününden beridir çatışmalar yaşanıyor. Ama bu çatışmalar, her zamanki çatışmalar gibi değil. Şiddetli ve yerleşim yerlerinin çok yakınlarında. Hemen hemen sürekli çatışma sesleri ve top sesleri geliyor. Her gece ilçe merkezinden yüzlerce top mermisi atılıyor.
Top ve silah seslerinden insanlar uyuyamıyor. Hemen herkes geceleri sabahlıyor. İnsanların büyük çoğunluğu sahurdan sonra uyumaya çalışıyor.
İlçe merkezi çok sakin. Eski hareketliliğinden eser yok. Bayram öncesi olduğu halde, alış veriş yapanların sayısı son derece az.
Esnaflar perişan halde. Çoğu iflasın eşiğinde. Görüştüğümüz esnafların büyük çoğunluğu siftah açamıyor. Dünyanın her yerinde esnaf en hareketli zamanını yaşıyor. Ama Şemdinli’de dükkanlarına uğrayan yok.
Karanlık çökmeden herkes evine çekiliyor. Akşamları kimse dışarı çıkmıyor. Hiç kimsenin yüzü gülmüyor. Herkes tedirgin. Her an her şey olacakmış gibi bir beklenti var.
Çatışmalardan ve top atışlarından onarca hayvan telef oldu. İnsanların bağları, bahçeleri kurudu. Vlerinden uzaklaşamadıkları için, kimse bağına bahçesine giremiyor.
Şimdiye kadar yedi köy boşaltıldı. Köylerini terk eden insanları soran yok. Nereye gittikleri, nasıl yaşadıkları, ne yiyip ne içtiklerini kimse sormuyor. Çoğu akrabalarının yanında kalan bu insanlar, üzerlerine giyebilecekleri ikinci bir giysilerini bile alamadan topraklarından uzaklaşmak zorunda kaldılar.
18 aile Kürdistan Federal Bölgesi’ne göç etti.
Resmi daireler, neredeyse tarihinin en suskun ve sakin dönemini yaşıyor. Uğrayanların sayısı son derece az.
Şemdinli’nin, Yüksekova’ya giden kısmı açık. Giriş çıkışlar serbest. Ancak Derecik ve Alan yol ayrımında bulunan girişte, giriş çıkışlar yasak.
İlçeye gazetecilerin girmesine izin verilmiyor. (gerçi izin verilse de bir şey değişmez de!)
Tıpkı yıllar önce olduğu gibi ormanlardan ve dağların eteklerinden dumanlar yükseliyor. Ormanlar yakılıyor.
İşte son iki haftaki Şemdinli.
Aslında yaşananlara yabancı değil Şemdinli. Tam otuz yıldır o silahlar orada patlıyor, top mermileri atılıyor. Tam otuz yıldır oradaki insanlar top sesleriyle uyumaya çalışıyor. Tam otuz yıldır orası barışa hasret.
Biz bebektik, top sesleriyle büyüdük.
Çocuktuk, top sesleriyle büyüdük.
Delikanlı olduk, top sesleriyle büyüdük.
Evlendik, iş sahibi olduk, çocuklarımız oldu, top sesleriyle yaşadık.
Şimdi sıra çocuklarımızda. Onlarda top sesleriyle büyüyorlar. Tıpkı bizden öncekilerin top sesleriyle büyüdükleri gibi…
Bugün gazetelerin manşetlerinde, bir askerin cenaze törenlerine katılanların resimleri vardı. Neredeyse devletin tüm büyükleri oradaydı. Gazeteler de bundan övgüyle bahsediyorlardı.
O askerin düğününden, nişanından, teskeresinin sevincinden, boynuna sarılan çocuklarının sevincinden, evinden yükselen çığlıklardan bahsedilseydi, fena mı olurdu?
Düşünebiliyor musunuz, acaba günde kaç çocuk, kaç anne, kaç baba, kaç eş yitirdiklerimizin kokusuna hasret kalıyor?
O askerin cenazesine katılanlar, şöyle iki dakika düşünseler ve şu sorunun yanıtını vermeye çalışsalar, ne güzel olurdu!
Değer mi?
Bu ülke, bu topraklar, bu dünya en çok kokuyla güzeldir. Bırakın da herkes çocuğunu, babasını, eşini, annesini koklasın.
Koklasın doyasıya.
Bırakın da en yürekli çocuğumuz olan Şemdinli’yi koklayalım hasret ile!