2012-08-22 15:00:00
Uygarlık başlangıcından günümüze, ‘bir arada yaşamın’ çok sayıda problemi, toplumların gündeminde olmuş, aralıksız olarak çeşitli çözümler ileri sürülüp tartışılmıştır. İnsanlık; kuşkusuz bu sorunların çözümünde yaşadıkları yüzyılın sosyo-politik koşullarıyla sınırlıydı. Her sosyal grubun biriktirdiği toplumsal var oluş kimliğini belirleyen, kendilerini ait hissettikleri bir kültürleri vardır.
Bu kültürel doku onların kimlik tanımının bir parçasını oluşturur. Her birey, kendi seçimi olmayan doğumuyla başlayan, ait olduğu bir sosyal grubu, o grubun kültürel kimliği ve o kültürün etkileşim alanları vardır. Kültür çok katmanlı süreç olgusunu içinde barındırır. Uzun bir geçmişten süzülerek ‘şimdi’ ye uzanır. Şimdi bugünün insanının eklediği akıl, yaşam pratiği, kolektif donanımlarıyla geleceğe ulaşır.
Bu süreç kuşkusuz bütünüyle yalın ve homojen koruma ile gerçekleştirilemez. İçinde bulunulan toplumun dünya toplumlarıyla alış-veriş olanakları çerçevesinde gerçekleşen etkileşimle söz konusudur. Kimi zaman bu etkileşimler istemsiz biçimde öznel kimliği unutturacak kadar yoğun olurken; kimi zamanda her iki kültür arasında uyumlu, yerel kültürel değerlerin bilincinde, gelişmeye yönelik bilinçli bir etkileşim gerçekleşir.
Bu uyum; rastlantısal ilişkilerle değil, uzun geleceği gören kültür politikaları ve stratejileri ile sağlanabilmektedir. Böyle bir toplumda farklı kültürlerin etkileşimi bir yabancılaşma değil bir kaynaşma gerçekleştirir. Günümüz uygar toplum ütopyalarında aranan böylesine bir barışçıl kaynaşmadır. Kültürel çeşitliliğin kültürel zenginliğin bir göstergesi olarak kabul edilmesidir.
İnsanlık, her geçen yüzyılda dönüşüp değişmektedir. Aklın bulguları yaşantı pratiğine yansıdıkça insanlar yaşam daha bilinçli ve daha öznel tercihleriyle biçimleyebilme olanaklarını zenginleştirirler. İletişimin günümüzde geldiği nokta insan aklının en önemli başarılarından biri olarak sayılabilir.
Bu olanak dünya toplumlarının birbiriyle doğrudan tanışmalarını, birbirlerini politik aracılar olmaksızın anlayabilmelerini sağlayacak zengin olanaklar sunar.
İnsanlık geliştirdiği uygarlığı türünü bir arada tutacak biçimde kullanabileceği gibi, toplumlar; kültürel bir aradalığı zorunluluk değil şans olarak algıladıklarında, savaşma nedenleri azalacak ve daha yaşanılır bir dünyada var olmayı başarabileceklerdir