2012-08-30 15:00:00
Başbakan Erdoğan, 18 Arlık 1991’de, danışmanı Mehmet METİNER’e bir rapor hazırlattı.
Raporun adı “Kürt Sorunu ve Çözüm Önerileri.” Bu rapor son derece önemlidir. Belki de bugünkü Türkiye siyasetini tıkayan çok önemli ayrıntıları var. O ayrıntıları aşağıya çıkardık.
Ancak öncesinde Erdoğan’ın, Kürt Sorunu ile ilgili düşüncelerinin tarihsel sürecini kısaca hatırlayalım:
1991 : Kürt sorunu bu ülkenin en önemli sorunudur.
2001 : Bir umut doğuyor. Kürt sorunu AKP ve Erdoğan ile çözülüyor.
2002 : Kürt sorunu yok dersen, sorun ortadan kalkar. Bizim için öyle bir sorun yoktur.
2005-Norveç : Kürt sorunu “sanal” bir sorundur.
2005-Diyarbakır : Kürt sorunu vardır ve benim sorunumdur. Devletin köy yakmaları ve yaşattığı hak ihlalleri için özür dilerim.
2009 : Kürt açılım…
2010 : Habur süreci ve demokratik açılımdan güvenlik eksenli politika.
2011 : 1990’lı yılların hükümetlerinin kullandığı dil ve tıkanan politika.
* Bugün Doğu ve Güneydoğu olarak adlandırılan bölgeler, tarihin en eski dönemlerinde Kürdistan olarak adlandırılan coğrafyanın içinde yer alan bölgelerdir.
* Bugün Doğu veya Güneydoğu sorunu olarak adlandırılan sorun, aslında Kürt Sorunu’dur.
* Kürtler’in konuştuğu Kütçe, Türkçe ile hiçbir ilişkisi olmayan müstakil bir dildir.
* Kürt Bölgesi (Güneydoğu), bugün hala geri kalmışlık sorunuyla yüz yüzedir. Bölgede olağanüstü yasalar uygulanmakta ve bölge, geniş yetkilere sahip olan bir vali tarafından (Olağanüstü Hal Bölge Valisi) idare edilmektedir.
* Bölge bir yandan PKK terörü, öbür yandan devlet terörü arasında sıkışıp kalmaktadır. Bölge halkı, PKK’ye bir biçimde arka çıktığı gerekçesiyle, sürekli baskı ve işkence altında tutulmaktadır. Özel Tim’in bölgedeki uygulamaları adeta hesap dışıdır.
* Bölgede yaşayan insanların mal ve can güvenlikleri yoktur. İnsanlara gerektiğinde bölgede “bok” bile yedirilmektedir.
* Demokratikleşe ve insan hakları noktasında bölge son derece geridir. Yakın bir zamana kadar anlamsız ve çağdışı Kürtçe yasağı nedeniyle bölge halkı hayli baskılarla yüz yüze gelmiştir.
* Bölgede doğru dürüst sanayi tesisleri bulunmamaktadır. Bölge, ekonomik olarak geri bırakılmıştır. İşsizlik ve yoksulluk diz boyudur. İnsanlar, işsizlikten dolayı şehirlere göç etmektedir. Göçün en temel nedeni, siyasidir.
* Bugün PKK eliyle sürdürülen Kürt silahlı mücadelesi şehre inmiştir. Devlet kontragerillasıyla, özel timiyle, harcadığı trilyonlarca lirasıyla, köy korucularıyla bu sorunun üstesinden gelinemeyeceğini artık anlamış bulunmaktadır.
* Kemalist devletin geleneksel zora ve silaha başvurma yöntemi artık iflas etmiştir.
* Yerel parlamentoların oluşturulması ve merkezi devletin küçülmesi Türkiye’de tam demokrasinin yerleşmesi için atılacak önemli adımlardır.
* Türkiye’de Kürt kimliğinin tanınması ve Kürt kültürünün geliştirilmesi için engelleyici tüm yasaların kaldırılması ve herkesin anadilinde eğitim görmesi için gerekli çalışmalar yapılmalıdır.
* PKK terörünü kınadığımız kadar devlet terörünü de kınamak; PKK- devlet çatışmasında devletçi bir safta gözükmemek; devletin eleştiri üslubunu desteklememek bizim için esas ilkelerdir.
* Çokların zannettiği gibi Kürtler Türkiye’den kopmak istememektedirler. Kürtler’in büyük çoğunluğu Türkler ile birlikte eşit ve gönüllü bir birliktelik oluşturmak istiyorlar.
* Kürt halkının büyük çoğunluğu, Kürt ulusal kimliğinin tanınmasını ve Kürt kültürünün geliştirilmesini istemektedirler. Dahası ve en önemlisi, kendilerine yönelik baskıların son bulmasını dilemektedirler. Yaşadıkları bölgenin iktisadi ve sınai açıdan kalkındırılmasını beklemektedirler.