2013-05-30 15:00:00
Sistemlerin hataları var. On yıllardır yurttaşlarına vermesi gereken yaşam standardını ver(e)medi. On yıllardır hata yapan, dövüşen, tartışan, birbirini inciten gençliği adam akıllı eğit(e)medi. Yorumcular, yetkililer, aydınlar, merkezi sınavlardaki başarısızlığı sadece birkaç gün görüyor. Sadece birkaç gün tartışıyor, onda da bütün sorumluluğu gençliğe yükleyip, işin içinden sütten çıkmış ak kaşık gibi çıkmaya çalışıyor.
Bu sistem anlayışı çürüdü. En ilkel toplumlarda bile artık çağdaş, çağın koşullarına yanıt verebilen bir eğitim anlayışı var.bizim eğitim anlayışımız bir türlü değişmedi. Değişmedi değişmesine de toplumun en dinamik kesimi olan gençlik de değişmedi. Şiddete, kavgaya gelince aslan yürekli kesilen gençliğimiz, bilinçlenme ve kendini geliştirmeye gelince pasifleşiyor.
Peki sorun nedir?
Gelişmiş toplumlarda, sistemler yurttaş merkezli işler. Yani sistemin attığı adımlar, kendi yurttaşının refahı, huzuru ve güvenliği içindir. Ne var ki Türkiye sisteminde yurttaş merkezli işleyen bir tek yasa yoktur. On yıllardır yurttaşların yaşadığı sorunların hiçbiri ciddi bir tartışmadan, eleştiriden, değerlendirmeden ve sorgulamadan geçmemiştir.
Buna rağmen devlet hep “haklı” konumunda olmuştur. Çünkü devlet, on yıllarca kutsallaştırıldı.
Kutsallaşan devlet, düşünce fakirliğini, hantallığı ve köleliği yaratır. Sistem, yurttaşlarının düşünmemesi ve eleştirmemesi için her türlü teknolojik zenginliği kullanır, ancak bu zenginliği yurttaşlarının hizmetine sunmaz. Böylece devletin kutsallığı kutsanır durur.
Gittikçe toplum duyarsızlaşmaya başlar. Duyarsızlaşma çoğaldıkça yurttaşların yapacağı pek bir şey kalmaz. Bu durumda olan devlet o kadar patronlaşır ki, onun hızına artık hiçbir yurttaş yetişemez.
Bu durum, dünyaya gelmiş geçmiş bütün sistemler ve devletler için geçerlidir.
Devletin kutsallaşması, kötü bir şeydir. Devlet kutsallaştığındaysa, yurttaşlar birbirleriyle uğraşır dururlar. Ulusal, yerel ve kişisel değerler terk edilir, yerini aşiretçi ya da yobaz değerlere bırakır. Toplumu bu halden kurtaracak tek kesim ise, gençliktir.
Sokak kavgalarından bahsediyorum. Eline sopasını alıp, kardeşini dövmeye koşan gençlikten bahsediyorum. Yüzyıllardır iliklerimize kadar işlemiş feodal zihinsel yapıdan bahsediyorum.
Peki gençlik bugün bu konuda ne kadar başarılı?
Gençlik…
Bir yandan bütün zamanların en pırıl pırıl gençliği yetişiyor. Ancak bir yandan o köhne feodal zihniyet gittikçe büyüyor.
Bugün eline bir kalem almakta tereddüt eden, eline kalem aldığındaysa titreyen gençlik, aşiretçi bir kavga söz konusu olduğunda, bütün cesaretini toplayabiliyor.
Gençlik, dinamizmdir. Gençliği köhnemiş bir toplum biter. Gençliği duyarsızlaşan bir toplum, yavaş yavaş değerlerini bitirir.
Eğer ulusal değerler söz konusu iken kılını kıpırdatmayan biri, kendi soyundan ve kanından birine saldırmak için bıçak sallıyorsa, bu gençlikte bir sorun vardır. Eğer asıl işi söz konusu olduğunda, her türlü bahaneye bürünen biri, arkadaşına küçük bir tartışmadan dolayı gözü dönmüşçesine saldırıyorsa, o gençlikteki cesaretten kuşku duyarım.
Cesaret gözü dönmüşlükse eğer, cesaret bağırmak ve sağa sola bilinçsizce saldırmaksa, başarı ucuz kahramanlıktır. Oysa ucuz kahramanlığın yurtseverlik değerleriyle, demokrasiyle ve duyarlılıkla hiçbir şekilde ilişkisi yoktur, olamaz.
Sevgili gençler, sistem içinizde. İçinizdeki sistem ne kadar berraksa, o kadar başarırsınız. Bulanık bir beyin yapısı ve korkak bir yürek yapısı, ancak kokuşmuş sistemin bir parçası olabilir. Bu yüzden eline sopasını alıp sokaklarda kardeşini, arkadaşını dövmek için, ona zarar vermek için bağırışanlar, bıraksınlar lütfen ulusal değerleri ve yurtseverlik düşüncesini.
Yurtseverlik, tahammül ve kucaklaşma felsefesidir. Yurtseverlik “bir ateş akıcılığında, bir türkü tadındadır.” Yurtseverlik, yürek işidir. Ama kör tahmin ve tedbirsizliğe dayalı bir niyetle, bilinçsizce davranmakla hiçbir ilgisi yoktur.
Kendi değerlerine sahip çıkabilen, bunu yaparken de kokuşmuş sistemin bir parçası olmayan, taze yağmur kokusu gibi taze fikirleri olan, sorgulayan bir gençliğe ihtiyacı var toplumun.
Bir güneş gibi parıldayan değerleri olan, bahar canlılığında olan geçliğe ihtiyacı var toplumun.
Karanlık bir beyin yapısı, bizi geriye götürür, sevgili arkadaşlar. Bizim geriye gitmeye toplum olarak tahammülümüz olmamalı. Çünkü yapacak binlerce iş var. Bırakalım birbirimizle uğraşmayı, gelişmeye ve bilinçlenmeye bakalım. Unutmayın, bizleri bekleyen güzel bir gelecek var. O geleceği kucaklayalım.
Bizden öncekiler aşiret konusunda çok hata yaptılar. Aşiretçiliği, birbirini yok etmek için kullandılar. Binlerce insanımız, geçmişte aşiretçilik ve feodal zihniyetten dolayı katledildi. Bizim bu zamanki gençlik olarak böyle bir lüksümüz yok.
Yeni ülkelere açılmak, yeni dünyalarda buluşmak, daha demokratik bir dünya oluşturmak istiyorsak, bizim birbirimizin değerlerine tahammül etmemiz gerekir. Aynı zamanda birbirimizin hatalarına ve eksikliklerine sabırla yaklaşmamız gerekir.
Şimdi her zamankinden çok daha ihtiyacımız var buna.