2013-10-08 15:00:00
Erenler diyarı Siirt’te düzenlenen IV. Badem ve Fıstık Çalıştayına katılmak üzere Eylülde, tarihi İpekyolu’nun en önemi kavşağında bulunan bu üç ili kapsayan, mini bir doğu turuna çıkmıştım. Siirtlilerin en çok üzerinde durdukları konular, yöredeki bilinen sıkıntılarının yanında, ilin marka değerini taşıyan fıstığıydı. Ülkemizde fıstık hep Antep fıstığı diye anılır. Oysa Siirtlilerin buna itirazı vardı. ‘‘Siirt’teki fıstık üretimi Antep’ten daha fazla ve bizim fıstığımız Antep fıstığından daha kaliteli’’ diyerek haksızlığa uğradıklarına inanıyorlar.
Bu taleplerinde ya da sitemlerinde kısmen haklılık payları var. Gerçekten de son yıllarda fıstık üretim alanlarında ve kapama fıstık bahçeleri tesisinde, Siirt’te gözle görülür bir artış var. Eskiden fıstık, Osmanlı döneminde kervanlar yoluyla Suriye’den getirtildiği için Şam Fıstığı diye anılırdı. Cumhuriyet döneminde, ismini millileştirmek için en çok üretimin olduğu ilin ismiyle anılmış ve Antepfıstığı diye adlandırılmış. Fakat şunu belirtmekte yarar var. Antep fıstığı ayrı bir çeşit, Siirt fıstığı ayrı bir çeşittir.
Siirt fıstığı daha gösterişli, tombul, iç rengi sarıdır. Antep fıstığı ise daha ince, uzun ve iç rengi yeşildir. Bu bakımdan Siirtliler müsterih olmalıdır. Siirt fıstığıyla övünmek haklarıdır. Ancak, Gaziantepliler Antepfıstığının tescilini çoktan yapmışlar. Siirtlilerin de Siirt fıstığı için coğrafik işaretleme, meşcere, mahreç belgesi, tescil gibi markalaşma aşamalarını vakit kaybetmeden halletmeleri gerekmekte!
Siirt’te dikkatimizi çeken diğer bir güzel gelişmeyse, barış süreciyle birlikte kırsal alandaki olumlu hareketlenmelerdi. Üretici ve halk yayla yasağının kalkmasından oldukça memnundu. Girilemeyen eski yerleşim birimlerinin, otlak ve meraların yeniden kullanılmasıyla beraber hayvancılıkta gözle görülür bir iyileşme başlamış.
Öyle ki, şehirde etin kilo fiyatı 14 TL’ye kadar gerilemişti. Bir diğer güzellikte şehirde yeni yolların, binaların, hız kesmeden inşasının devam etmesiydi. Konakladığımız otel ise hizmet ve kalite yönünden batıdaki otelleri aratmayacak ölçüde kusursuzdu. Yeni açılan bu büyük otel, ilde büyük bir eksiği kapatmış…
Siirt’ten Van’a giderken bir şaşkınlığı da Bitlis’te yaşadım. Eski ipek yolu yeniden canlanmış adeta. Bolu’yu aratmayacak nitelikte tüneller ve kavşaklarla donatılmış Bitlis. Artık eskisi gibi şehrin içinden geçen dar yoldan değil de Avrupa standartlarında inşa edilmiş yeni çevre yolundan, şehri panoramik izleyerek geçiyorsunuz. Rahva’ya kadar uzanan düzlükte inşa edilen, Bitlis Eren Üniversitesi ve yolun her iki tarafında yükselen spor kompleksleri, kolejler bambaşka bir hava vermiş.
Eskiden sadece meşhur soğuğuyla tanıdığımız, Türkiye’nin en soğuk koridorlarından biri olan Rahva Düzü, bir eğitim kampüsü haline gelmiş. Ayrıca hemen Muş, Bingöl Kavşağına inşa edilen 400 yataklı dev hastane ise resmi tamamlamış. Yıllarca yanından geçtikçe hep acıyarak baktığım o muhteşem mimariye sahip El-Aman Han’ı ise restore edilerek yeniden turizme kazandırılmış. Hemen karşısında yer alan, eşsiz güzellikteki Nemrut Dağı, artık gülüyor insanlara…
Ve Van... 6 yıldır uzak kaldığım güzel memleketim de çok değişmiş. Kimi zaman hüzün kimi zaman sevinçle algıladım bu değişimi. Yaşadığım site, mezun olduğum okullar ortalarda yoktu. Fakat yerine, yığınla birbirinden güzel okullar yapılmış.
İlk olarak Edremit’te yükselen Tokiler ve gölden daha fazla yararlanmaya başlayan yeni yaşam alanları cezp ediyor doğrusu. Daha şehrin girişinde ‘‘gerçekten Doğuda mıyım?’’ diye insan sormadan edemiyor. Marina, su sporları merkezi, dostluk parkı, dev spor salonu, özel kolejlerle dolu Edremit Yeniköy bence yeni Van’ın temelleri orada atılmaya başlanmış bile. Sanırım yakın zamanda resmi kurumlarda bir bir oraya taşınacak.
Tüm bu güzelliklere en büyük katkıyı, şüphesiz yeni çevre yolu sağlayacaktır. Çevre yolundan da şehir merkezine, belirli noktalardan muhakkak bağlantı yolları açılacaktır. İşte o zaman bir yapılaşma hamlesi de bu güzergâhlarda başlayacaktır.
Bir sevinci de tarihi mekânlarda yaşadım. Gezmeye fırsat bulduğum Van kalesi, eski toprak yığını görünümünden kurtulmuş. Her köşesine granit parke, taş patikalar ve ışıklı yollar döşenmiş, burçlar ve surlar onarılmış, kentin bir nevi ‘‘şehir göstereni’’ olmuş. Eski Van’da kazı çalışmaları ve restorasyonlar hızla devam ediyor.
Yapımı süren Urartu Müzesi de bu büyük uygarlığın başkentinde, kendine yakışır bir mekânda tüm eserlerin sergilenebileceği geniş ve modern bir ortam sağlayacak ziyaretçilerine. Bu özelliğiyle de gelecekte dünyanın en önemli ve en büyük Urartu uygarlığı müzesi olacaktır.
Van beş yıldızlı dünya markası otellere de kavuşmuş. Ayrıca bu yatırımlar, diğer marka otellere (Hilton, Sheraton vb.) emsal olması açısından son derece önemli. Öte yandan, kongre ve fuar merkezi, olimpik yüzme salonu, yapımı süren dev hastaneler ilin sağlık, turizm ve spor merkezi olmasına hızla zemin hazırlamakta.
En büyük eksiğimiz olan sanayi ve üretim altyapısında da gözle görülür sevindirici gelişmeler yaşanıyor. Gün geçtikçe daha da büyüyen Organize Sanayi ve yapımı süren Tekstil Kent ile Türkiye de bir ilk olan Organize Hayvancılık Projesi, gerçekten umut vadediyor. Zaman zaman basına da yansıyan, Gevaş ilçemizde yürütülen sebze ağırlıklı tarımsal faaliyetlerde, ilin uyuyan tarım potansiyelini, gelecekte bence hayal edilemeyecek boyutlara taşıyacak. Bunu hep birlikte göreceğiz…
Ayrı bir parantezde Karayolları 11. Bölge Müdürlüğüne açmak gerekir diye düşünüyorum. Yapımı süren çevre yolu, alt geçitler, köprülü kavşaklar, üst geçitler ve yeni duble yollarla tam anlamıyla bir devrim gerçekleştirmişler. Geçit vermeyen Kusgunkıran bile, tünelle sadece 3 dakikaya inmiş. Emeği geçenlere hakkını teslim etmeli.
Elbette değişmeyen şeylerde vardı Van’da. Mesela Erciş yolundan şehre girişte biriketçilerin işgal ettiği sahil ve otogar kavşağında birbiriyle yarışan inşaat, nalburiye bayileri. Bunların bir arada bulunacağı bir sanayi sitesine ihtiyaç var. Değişmeyen yerlerden biri de Cumhuriyet Caddesi ve sağlı sollu uzayan ara sokakları. Ne değişmiş, ne de gelişmiş. Birde Kazım Karabekir Caddesinde halen kaldırılmayı bekleyen demir, paslı elektrik direkleri…
Eski yeşil örtüsünü de iyice yitirmiş şehir. Yeni imar planıyla birlikte, özellikle çarşı ve çarşıya yakın yerlerde yıkılan kamu binalarının yerine, yeniden beton dikileceğine, yeşil alan ve parka dönüştürülmelidir. Böylece, çarşının tekdüze ve çarpık görüntüleri düzeleceği gibi insanlara dinlenme ve buluşma mekânları sağlanmış olacaktır. Ayrıca tam bir keşmekeşe uğramış olan şehir içi trafikse acil çözüm bekleyen bir sorun olarak duruyor. Hep söylenen bir şey var ‘‘Van’a, daha en az on yıl lazım’’ diye.
Bence bu süre hiç bitmez. Çünkü çok dinamik ve sürekli büyüyen bir şehirde, böyle bir zaman sınırı koymak anlamsız geliyor. Ancak çevre yolu bitmeden Van’ın tam olarak nefes alması mümkün olmayacaktır...