2014-01-18 15:00:00
İstanbul’un gözde ilçelerinden Kadıköy, Beyoğlu, Beşiktaş, Aksaray ve Bakırköy’ün müstesna semtlerinde, birbiri ardına Van Kahvaltı Salonları açılıyor.
Sadece İstanbul da değil, bu furya Ankara, İzmir başta olmak üzere, Anadolu’nun diğer metropollerini de sarmış durumda.
Nasıl ki her şehirde sarı yeşil boyalı bir Urfa lokantası bulursunuz ya, aynı şekilde Van gölü veya Van kedisinin bir logosunu camına asan, kendini Van Kahvaltı Salonu ilan etmiş durumda.
İstanbul’da meraktan girdiğim Van Kahvaltısı verdiğini iddia eden bir mekânda, bir Vanlı olarak maalesef büyük hayal kırıklığına uğradım...
İlk şoku Van Kahvaltısının sembolü olan ve diğer kahvaltılardan temel farkı yaratan, cacıkta yaşadım. Hem içindeki malzemeler eksikti hem de hazır süzme yoğurttan yapılmıştı. Önüme gelen bal, düpedüz glikoz şurubuydu. Yanında verilen kaymak ise resmen krema idi. Eh! Otlu peynir de evlere şenlikti tabi.
Hele servis edilen soğuk kaçak çay, bütün tadını kaçırmaya yetti kahvaltının…
Bir tek garsonların içten, samimi hizmetleri ve bazı müşterilerin merakla sorduğu; murtuğa nedir, kavutu nasıl yapıyorsunuz gibi sorularına sabırla cevap vermeleri hoşuma gitmişti.
Tabiî ki Görentaş Peyniri, Müküs Balı veya sıcak pide bulacağımı beklemiyordum ama bu marka bu kadarda yozlaştırılmamalıydı.
Oysa yeni trend olmuş Van Kahvaltı salonlarının bazıları, özellikle Cumartesi ve Pazar günleri brunch yapmak isteyen insanların hücumuna uğruyor.
Hatta yer bulmak için uzun uzun kuyrukta bekleyenler oluyor. Eğer bu kahvaltı salonlarında da durum böyleyse Van Kahvaltısı adı hızla erozyona uğruyor demektir.
Bir kere en büyük hatayı, kahvaltıyı garnitür arttırmak adına, gereksiz yere zenginleştirmekle yapıyorlar. Yöresel veya organik olma iddiası bir yana, tüm otantik özelliklerinden uzaklaştırılıyor böylece.
Bir de hazır soslar, salam, sosis benzeri ürünler işin suyunu çıkarıyor...
Farklı tatlar aramak için ya da medyadan sürekli ününü duydukları meşhur Van Kahvaltısının tadına varmak için giden insanların birçoğu hüsranla dönüyor. Kahvaltıyı sıradan buluyor.
Oysa ta Çanakkale’den Van’a sırf kahvaltı yapmak için günübirlik uçakla gidenleri bilirim. Çünkü gezmeyi ve yemeyi seven kimi insanlar için yeni tatları yerinde keşfetmek, bir yaşam tarzıdır.
Hazır böylesine büyük bir ilgi varken, artık ilimizin adı kahvaltıyla özdeşleşmişken, kendi ellerimizle bu muhteşem lezzeti yok etmek için yarışmak niye?
Elbette, ‘‘Van Kahvaltısı’’ adını zedelemeyen, orijinalliğinden ödün vermeyen seçkin müesseselerin de methini duyuyoruz. Bu gurur verici işletmeler Van’ın tanıtımını da en iyi şekilde yapmış oluyorlar. En kısa zamanda onları da ziyaret edeceğim…
Esasen bu konuyu çoktandır ele almayı düşünüyordum. Neyse ki, Van’daki meslek erbaplarının da tehlikenin farkında olduğunu görüyorum.
‘‘ Van Güzel, Kahvaltı Van’da Güzel’’ sloganıyla Van Kahvaltısına patent başvurusu yapan Yusuf Konak ve Ticaret Sanayi Odası Başkanı Necdet Takva’nın anlamlı girişimleri, geçte olsa bu değerli markaya sahip çıkılmasını sağlayacaktır.
Sadece bununla da kalmayıp, dünyanın en uzun caddelerinden birinde, dünyanın en uzun kahvaltı sofrasının kurulması fikri de oldukça yaratıcı olmuş…
Bu enteresan girişim gerçekleştiği takdirde bir dünya rekoruyla sonuçlanacağından, Van Kahvaltısı marka olarak bu defa, dünya çapında ses getirecektir.
Bu köşeden her zaman önemine dikkat çektiğimiz; Van’ın özgün değerlerinin tescil, patent veya mahreç belgesi gibi prosedürlerle, benzerlerinden ayrılmasını sağlayacak ve nihayetinde markalaştıracak bu gibi girişimler, takdire şayandır.
Alkışlayıp desteklemek, bizim boynumuzun borcudur.
Patent başvurusu, Van’a ait bir iki resim veya logo asarak kendini kahvaltıcı ilan edenlere de bir nevi denetim getirecektir. Böylece kalite ve orijinallik kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Tabi ki tüketicinin de bu ayrımı yapacak seviyeye gelmesi şartıyla…