2014-07-31 15:00:00
Son çağrımın üzerinden tam bir yıl geçti.
Ben ve dostlarım size son kez sesleniyoruz. Zira benim vaktim artık tükeniyor!
Mavi gözlerim solmak üzere.
Artık kimse bana bakıp ilham almıyor. Tam tersine umutsuzluğa, karamsarlığa kapılıp kirli sahillerimden kaçarcasına uzaklaşıyor.
Bana bakıp şiirler yazan şairler, yazarlar geliyor aklıma.
Nerde istersen orda kal… yerleş;
Yolcu, rüyaya benziyor burası…
İşte bak: Bir küçük denizdir göl; diye tarif etmişti beni Arif Nihat Asya.
Geceleri yıldızlara yansıyan güzelliğimi ne güzel anlatmıştı Bülent Ecevit.
Benim kıyılarımda büyümüş Yaşar Kemal geliyor aklıma; ‘‘ Hiçbir kâğıda sığdıramam bu büyüklükteki gölü. Dünyada hiçbir göl, hiçbir deniz, hiçbir su Van Gölü’nün maviliğinde olamaz… Deli eden bir mavilik.” diye tarif etmişti rengimi.
Edip Cansever, Kaya Kayaçelebi, Müştehir Karakaya, Abbas Güven, Tayyar Dabbağoğlu ve daha niceleri benle ilham alıp gönül gözlerini açtılar.
Ercişli Emrah Selvi’sine benim kıyılarımda ağıt yakar, ilk olarak bana anlatırdı aşkını.
Evliya çelebi geliyor aklıma. Beni, Seyahatnamesine ‘‘Deryaçe’’ diye kaydetmişti...
Adalet Ağaoğlu’nun, Sait Faik’in nesirlerinde bile yer aldım. Sadece doğaya değil Türk Edebiyatına bile can vermişim.
Kısacası Van’a yolu düşen herkesi, güzelliğimle büyülemişim.
Öyle ki; Hurrilerden, Urartulara, Asur Kraliçesi Semiramis’ten, Selçuklu Sultanı Alpaslan’a kadar. Her biri güzelliğime hayran olup nice kadim medeniyetler kurdular etrafımda. Suyumda bin bir derman gizlidir amma yarama merhem değildir.
Son kez sesleniyorum size Başbakanım. Siz dünyaya kocaman bir iz bırakacaksınız imkânsızları başaran lider olarak… Şüphesiz!
Asla mümkün değildir diyenlere inat, siz Haliç’i Altınboynuz’a çevirdiniz.
2004 yılında bana da seslenmiş ‘‘Van gölünü Haliç gibi temizleyeceğiz’’ demiştiniz, aradan tam on yıl geçti…
Geçen yıl yine Van’a geldiğinizde bu köşeden feryat etmiş ve şunları söylemiştim;
Çok değil, birkaç hafta sonra insanlar gümüş renkli çocuklarımın şenliğini izlemeye gelecekler. Hepside ne kadar güzel, ne mucizevî bir olay deyip duracaklar. Sonra çekip gidecekler. Belki de içlerini bana boşaltarak hem de. Kimse duymaz beni. Oysa bir dinleseler, neler neler anlatırım onlara. Mavi gözlerimden süzülen yaşlarımı, derinden baksalar görecekler ama ne kimsede bu heves, ne de içlerinde beni anlayacak beşer bulunmaz asla. Yıllar önce son mecalimle kabuğumdan taşarak feryat etmiştim, yine duyan olmamıştı. Şimdi depremlerle sarsıyorum ortalığı, yine anlatamıyorum derdimi. Ama artık ben bittim. Derdime sadece benim gibi sessiz yoldaşlarım ağlar. Lakin ne çare, onları da kimse duymaz, görmez… Ben Van Gölü’yüm. Erek benle ağlar, Çarpanak benle dövünür, Akdamar benim için ah çekerde yine kimse anlamaz derdimi. Martılarımın bile güldüğünü sanırlar, oysa onlar analarının yasını çoktan tutmaya başlamışta yine kimse oralı olmaz…
Feribotlar içimi yarar belki derman olur diye, Artos, Süphan, Nemrut bana bembeyaz karlarını eritir de gönderir tertemiz sularını ama nafile… Ben Van Gölüyüm, derdimde ben gibi uludur da, dermanım Kaf Dağının ardındadır bilirim… Ah şu altın saçlı çocukların hatırı olmasa, ah onların şen kahkahaları sahillerimi doldurmasa, tek bir insanoğlunu almam bağrıma yemin olsun… Urartu etrafımı Şamranlarla kaplamış, Selçuklu türkuaz rengimi bayrak yapmış, elin gâvuru belgeselimi çekmişte, bu devrin insanı beni çöplüğe çevirmiş ona yanarım. Dünyada bir tane daha benden olsa inanın hiç üzülmezdim halime ama ben tekim tek! Ben gittim mi buralara barış gelse ne yazar, turist gelse ne yazar… Sihirli sularımda saçlarını sarartan afacanlar olmadıktan sonra, mavi gözlerim karardıktan sonra, balıklarım şenliklerini yapamadıktan sonra, neyleyim haritadaki o heybetli, mağrur, başı dik halimi… Ben öldüm mü Van ölür, her gece sularımda ışıklarını oynaştıran ay küser. Sularımı renkten renge sokan güneş kızar, her yanı kavurur. Kış daha bir soğutur, ortalığı buz keser. Ekinler bile sırt çevirir, ürün vermez buralarda. Turuncu ufuklu Van akşamları artık hayal olur. Güneşin en güzel battığı yer olan bağrımda, bir daha göremez kimse o huzur dolu gurupları… Bu ülkenin her yarasını gören, duyan, anlayan bir tek sizsiniz, hem bana da söz vermiştiniz Van Gölünü Haliç gibi temizleyeceğiz demiştiniz! 780 bin kilometre kare vatan toprağı diye başlayan sözlerinizde bende varım. Bu coğrafyanın, bu vatan toprağının en büyük neferlerinden biriyim ben. Siz benimde Başbakanımsınız. İşte ben ve dostlarım, o günü bekleriz burada sabırla, umutla!
Üzerimde şarkılar söyleyerek uçuşan tayyarelerden duydum ki, yine benim üzerimden süzülerek gelecekmişsiniz Van’a. Başım, gözüm üstüne…
Sizi en güzel renklerimle karşılayacağım. Lakin sizden son bir isteğim var.
Bu Başbakan olarak bize belki de son gelişiniz olacak. Allah şahidimdir Van’a verdiğiniz tüm sözleri yerine getirdiniz.
Hemen yanı başımdaki İhtiyar Şahap dağlarını bile delip Kuskunkıran’a tünel yaptırmış bir Başbakan olarak, herhalde doğanın son mucizesi olan sularımı da eski şöhretine ulaştırırsınız diye umut ediyorum.
Böylece sahillerimde yazılmış en güzel şiire imza atmanız şerefine nail olurum İnşallah...