2014-09-08 15:00:00
Kaç tane kaldı bilmem ama yöremize özgü Mellaki Armut, Pamuk Elma, Kara Alo, Kuş (Kürt) Kirazı, Sıhke Kavunu, Erciş Üzümü, yine Edremit’e özgü Dığdığı Armudu, Aslik Elma ve Asgrov Salatalık gibi daha adını sayamadığım her biri tadı, rengi, kokusuyla bir zamanlar kültürümüzde yer etmiş inanılmaz lezzetteki meyvelerimiz vardı…
Ne yazık ki, yeşilini ve mavisini hızla kaybeden Van’da, bugünlerde tarihi yapılar da bu yıkımdan nasibini alıyor. Gevaş’taki Selçuklu Mezarlığının başına gelenler gazetemizin manşetinden sonra ulusal basında da yer aldı. Fakat ne hikmetse bu ucubenin, o güzelim mimariyi gölgelemesine seyirci kalan onca meslek odası, bu defada basına yansıyan utanç verici tarih katliamına, doğa ve tarih adına faaliyette bulunduğunu sandığımız STK’ların bir kez daha sessiz kalmasıyla yeniden şoka uğradık. Tıpkı Diyarbakır’daki anneleri acısıyla baş başa bırakıp eylemlerini görmezden gelen bilumum kadın dernekleri, aile ve çocuk temalı STK’lar gibi…
Yani kısacası sivil toplum kuruluşu adı altında faaliyet gösteren!! bu oluşumların misyonlarını yitirdiği, tabeladan ibaret oldukları gerçeğiyle bir bir yüzleşiyoruz anlayacağınız.
Bu olayda, işin birinci derece sorumlusu olan bürokrasi ise her zamanki gibi suçu birbirinin üstüne atma pişkinliğini gösterdi. Van’ın doğasının çokça ihmal edilen ya da sahipsiz olduğunu ispat eden, türlü türlü katliamlarına şahit olmuştuk ama bu defa iş tarihi eserlere uzanınca, insan ister istemez umutsuzluğa kapılıyor. Bir yandan 2025 vizyonuna Van’da 1 milyon turist ağırlama hedefi koyup Akdamar Kilisesini onaracaksın, diğer yandan da aynı ilçe de bir başka turist çeken tarihi yapının siluetinin bozulmasını teşvik edeceksin. Anlamak mümkün değil. Bu kadar umursamaz, tepkisiz bir güruhla kenti ileriye taşımak olanaksızdır…
Yine de bozulmadan yeşilliğini, doğasını koruyan yerlerde vardır elbette memlekette. Binlerce yıldır çeşitli meyve türlerinin yetiştirildiği Van Gölü Havzası, karasal iklimin hâkim olduğu Doğu Anadolu Bölgesinde yer almasına rağmen, etrafının yüksek dağlarla çevrili olması ve Allah’ın bizlere bir lütfu olan gölün iklimi yumuşatıcı etkisiyle bir mikro klima özelliği taşır. Bu nedenle ilimiz Doğu Anadolu’da Erzincan ve Malatya’dan sonra meyveciliğin en yoğun yayılış gösterdiği yer olmuştur.
Bilenler bilir, sonbaharın başlangıcı Eylül ayına girdiğimiz şu günlerde ceviz ve bal hasadının yaklaştığı Bahçesaray’da birde Karçın hasadı yapılır.
Eminim Karçın’ın ne olduğunu merak ediyorsunuz! İlçede cevizin gölgesinde kalan, yöre halkının ‘‘Karçin’’ dediği yabani armudundan bahsediyorum. 2003-2005 yılları arasında ilçede yapmış olduğum tez çalışmamda değişik yerel isimlerle anılan 9 mahalli armut çeşidi tespit etmiştim...
Müküs’te 100 bine yaklaşan ceviz ağacı ile binlerce armut çöğürü yörenin en belirgin temel meyvecilik ürünü olan armut ve cevizi üretir. Bu iki ürün yörede ekonomik anlamda meyveciliğin lokomotifidir. Cevizden sonra en çok yayılış gösteren armut ağaçlarının sayısı 50 bini bulur. İlçeyi ortadan ikiye bölen Müküs Çayının aktığı vadide sup tropik bitkilerden yabani incir, fıstık, böğürtlenin yanında kuşburnu, alıç gibi bitkilere bol miktarda rastlanılmaktadır. Bunlardan başka elma, vişne, kiraz, zerdali, kara alo (erik), fındık, badem gibi meyveler de kendiliğinden ve hiçbir kültürel uygulama yapılmadan yörede yetişmektedir.
İlçede cevizden sonra en çok yayılış gösteren armutlar, taş hücrelerinin sıklığına bağlı olarak değişik aromalara sahiptirler. Taş hücresi denen yapı, armut yediğinizde fark ettiğiniz, dişlerinize denk gelen ve bir türlü kıramadığınız sert, inatçı dokulardır. Birbirinden güzel yöresel isimlerle anılan; Mehrani, Dahlik, Şütük ve Ristüni ile Çömürük mahalli çeşitlerinde taş hücreleri çok olduğu halde, Avlasor ve Karçin çeşitlerinde taş hücreleri daha azdır. Ayrıca Avlasor dışındaki çeşitlerin genellikle yola dayanımlarının iyi olduğundan bu armut tipleri yöre halkı tarafından daha fazla yetiştirilir. Çeşitlerin bu özellikleri yörenin en büyük sıkıntısı olan ulaşım güçlüğü ve uzaklığının getirmiş olduğu dezavantajı tolere etmektedir. İlçede yaygın yetiştirilen bu çeşitlerin neredeyse tamamı güzlük olduğundan uzun süre depolama olanağı da vermektedir.
İlçede kendiliğinden yayılış gösteren bu armut genotiplerinin tatlarının farklı oluşlarının yanı sıra ilginç değerlendirme ve saklama hikâyeleriyle de en az renkleri kadar zevk veriyor insana. Örneğin, uzun yıllar sonucu elde edilen tecrübe ve alışkanlıklar sonucu geç olgunlaşan Çömürük ve Ristüni mahalli çeşitleri, hasadın ardından köylüler tarafından saman içerisinde bir-üç ay muhafaza edildikten sonra tüketilir. Böylece koparılma anında buruk bir tada sahip olan armut, samanda muhafaza sonrası nişastanın şekere dönüşmesiyle uygun yeme kalitesine gelmektedir. Küçük, tatlı meyvelere sahip Barani adlı çeşit ise son derece hoş aroması ve kokusu olmasına rağmen, yerken yutkunmada zorlanılması yani ‘‘boğaz alması’’ nedeniyle bu armudu yemek biraz cesaret ister…
Mehrani adlı çeşidin ayva benzeri, iri gösterişli görünümü ve mayhoş tadının yanında tas hücrelerinin çokluğu dikkat çeker.
Yörede yaygın olarak yetiştirilen ve taze olarak en çok tüketilen çeşit, yazımıza da konu olan Karçin çeşididir. Bu çeşit aynı zamanda ilçenin cevizden sonra meyvecilik açısından ekonomik olarak gelir getiren en önemli ürünüdür. Bu ürün çevre ilçelerden özellikle Pervari ve Hizan ilçelerinde fındık veya üzüm ile ikame edilmekte yâda para karşılığı telis çuvallar içerisinde satılmaktadır. Ayrıca bu çeşit, ağaç basına düsen yüksek verimiyle de dikkat çekmektedir.
Bunlardan başka yörede ilk olarak hasat edilen (Ağustos ortaları) Hazrani tipinin meyveleri kumlu yapıda az suludur. iki üç kişinin elele verip anca kucaklayacağı en büyük ve en yaslı ağaçlara sahip Dahlik çeşidi de Ağustos ortalarında olgunlaşan yazlık bir tiptir. Bu tipin, kaç yaşlı olduğu tespit edilmeyecek kadar yaslı ağaçları vardır. Ünlüce köyünde yaygın olup yeme kalitesi orta kıvamdadır. En son hasat edilen armut ise Mehrani çeşidi olup bu armudun meyve eti çok serttir. Meyveleri ayva görünümünde olup Kasım ortalarında toplanıp samana gömülür. Diğer bir çeşit olan Ristüni de benzer özellikler göstermektedir. Kışlık çeşitlerden Çömürük uzun süre depolamaya dayanıklı olması, yazlık olarak toplanan Avlasor mahalli çeşidi ise tereyağımsı kıvamı ve mayhoş tadı ile sofralarda yer alabilecek, sarı kırmızı rengi ile yetiştiriciliği teşvik edilmesi gereken bir tip olarak karsımıza çıkmaktadır.
Görüldüğü gibi genetik zenginliğimiz açısından birer hazine olan, yöre halkı tarafından sevilerek tüketilen fakat dış pazarlara açılamayan bu çeşitleri, ekonomik anlamda ortaya çıkarmak ve kültüre alınmış armut çeşit sayısını arttırmak ancak bu çeşitlerin korunması, tanıtılması ve de yetiştiriciliğinin teşvikiyle mümkün olacaktır.
Bahçesaray’ın zengin biyolojik çeşitliliğinin içinde, türlerinde kendi aralarında bunca farklı özelliklere sahip olması, aslında ne muazzam bir cennete sahip olduğumuzu da gösteriyor. Bu haliyle Bahçesaray Vadisi bir milli park olarak statü kazanmayı çoktan hak ediyor bence…