2014-12-09 15:00:00
Van…
Wana rengin.
Yanarım sana…
Caddelerimiz, sokaklarımız pırıl pırıl!
Ne yerde bir çöp görebiliyorsunuz ne de kirli sokaklar… Herşey yerli yerinde. Semt pazarları cıvıl cıvıl. Görevli ekiplerce sürekli denetleniyor. Kimse kimseyi kırmıyor, yer kavgaları çıkmıyor, tüm ürünler sağlıklı bir şekilde satışa sunuluyor!
Trafik sorunumuz yok denecek kadar az!
Yolcu otobüslerinin durakları belli, hiçbiri kural ihlali yapmıyor. Trafik ışıkları sağlıklı bir şekilde yanıyor. Her köşe başında trafiği denetleyen trafik polisleri ve zabıtalar var!
Eğitimimiz harika gidiyor!
Okullarımızın binaları yenilendi, yeni idareciler atandı. Öğretmen sıkıntısı yok. Üniversiteye hazırlık kursları bile açıldı ve süper gidiyor!
Büyükşehire yakışır bir atmosfer var. Sağlıklı kentleşme oranı çok yüksek!
Hastanelerimizde modern ve çok verimli sağlık hizmetleri veriliyor. Sosyal devlet anlayışına yakışır bir şekilde herkes ücretsiz sağlık hizmeti alabiliyor, kimse sırada beklemeden doktorlarla yeterince görüşebiliyor!
Vekillerimiz süper! Halkın arasındalar ve halkın her sorununu anında gidermek için mücadele ediyorlar!
Elektrik sorunu mu? Siz kafayı mı yediniz, Van gibi modern bir kentte elektrik sorunu ne arasın? Mükemmel, mükemmel!
Bütün yetkililer el ele, kola kola çalışıyor. Kenti en yüksek refah düzeyine ulaştırabilmek için her biri fikir üretiyor. Gençlik için yeni gelişim alanları, yeni iş alanları, kültür-sanat alanları çalışmaları yapıyorlar! Bir yandan yeni açılacak metro çalışmaları için fikir alış verişi yapılıyor, bir yandan temelleri atılan üst geçit çalışmaları için…
Maşallah deyin, maşallah! Allah bozmasın!
Çok isterdim böyle olmasını ama maalesef hiçbiri yok.
Van abluka altında…
Kobané olaylarından bu yana Van’ın her köşe başında, her sokağında, her adımında polis, TOMA ve polis otobüsleri var. İnanılmayacak şekilde çoklar. Neredeyse kişi başına bir polis düşüyor.
Nereye gitseniz, yönünüzü ne yana çevirseniz polis, TOMA ve polis otobüsü. Küme küme, onlarca, yüzlerce, binlerce polis.
İnsanlar bu durum karşısında OHAL benzetmesi yapmaya başladılar. Ama kesinlikle OHAL döneminde bu kadar polis yoktu. OHAL’den beter. OHAL döneminde yasalar, kurallar belliydi. İşlenen suçun cezası belliydi. Neyin ne zaman nereden geleceği belliydi. Şimdi hiçbir şey belli değil. Her an herşey olabilir.
Her bir polis, kendisini başbakan sanıyor.
Tabi insanın aklına ister istemez şöyle bir soru geliyor: Bu kadar polisin işi ne ve ne yapıyorlar? Söyleyeyim: Sabah erkenden TOMA’lar, otobüsler yerini alıyor. Trafik kuralları hiçe sayılarak, her köşe başına, her sokak başına, her ara sokak giriş-çıkışına yerleştiriliyor. Ardından kümeler halinde polisler geliyor. Çoğu otobüslere binip uyukluyor, ger kalanıysa öylece bekliyor. Hepsinin elinde silah hazır vaziyette. Hepsinin belinde kelepçe, cop var. Hepsi öfkeli. Hepsi teyakkuzda. Hepsi patlamaya ve saldırmaya hazır.
Hiçbir şey yapmıyorlar. Ara sıra telsizlerine bir emir veriliyor. O sıra hepsi mifer takıp hazır kıtaya geçiyor. Görseniz, ülkenin dört bir tarafından düşman saldırıya geçti de polis savunmaya geçti sanırsınız. Komutan emir verdi de savaş çıktı sanırsınız.
İnanılmaz psikolojik bir baskı var. Herkes gergin. Herkes şikayetçi.
Bu ne ya?
Kentimiz, elin kentinden 30 yıl geride. Kim ne yaptığını zannediyor? Bu kentin refahı, düzeni, huzuru için herkesin seferber olması lazım.
Vali Bey, Belediye Başkanları, sivil toplum kuruluşları, siyasi parti temsilcileri, müdürler… ne zamana kadar uyuyacaksınız?
Bu kentteki 1 milyon insan bu durumu görüyor, bu durumdan muzdarip de, sizler hiç değil misiniz? Neden hiçbiriniz bu duruma itiraz etmiyorsunuz, dile getirmiyorsunuz?
Emniyet Müdürü, bu durumun bir açıklaması yok mu? Yazık günah değil mi? Bu kentteki insanlara, onların emeklerine yazık günah değil mi?
Bakın kentimizin tonlarca sorunu var. Neredeyse hiçbir şey yolunda gitmiyor.
Bu insanlara, bizlere yazık.
Ben bu kentin sokaklarını dolaştığımda, gözlerinden mutluluk fışkıran insanlar görmek istiyorum. Bu kentin caddelerine çıktığımda, huzur görmek istiyorum. Beni, benliğimi, irademi, insanlarımı ablukaya alan polisler değil, kentin yükselişine omuz veren polisler görmek istiyorum.
Artoslar’a selam sunan canlar, Van Gölü’ne nefes veren canlar, Edremit Yakamozları’nı şiire döken, İskele geçitlerini melodilere döken canlar lazım.
Ax Van…
Wana rengin…
Yanarım sana, sen yanma diye!