Çocukluğumu hatırlarım…Sonu gelmez sokak gezintilerini,toprak sahalardaki karlar içerisindeki sonuna kadar ıslanmış çoraplarla oynanılan futbol maçlarını;yaz olunca daha kızarmasını bile beklemeden çalınan meyveleri;cesurca kanatılan ellerle ilan edilen kan kardeşliklerini;mahallenin en güzel kızına güçlü görünmek için yapılan ucuz kahramanlıkları…Ve daha nice tatlı anılar hatırlıyorum.
Şimdi ise savaşa gebe olan annelerden ve savaşın çocuklarından bahsediyorum. Daha ne olduğunu bile anlamadan savaşa atılmış, sosyal ekonomik ihtiyaçlarını bile yerine getiremeyen minik yüreklerden bahsediyorum.Onlar büyüklerin yarattığı zalimce dünyadan ne olduğunun farkına bile varmadan yaşamlarını yitiren masumiyet müzeleri!.Onlar büyüklerin çevirdiği çarkın sadece birer dişi gibiler.
Peki neydi savaşın mantalitesi?
Ucunu nereye çekerseniz çekin bu çirkinliğin hiçbir geçerli sebebi yoktu. Kapitalizmin kurbanı olmuş devletlerin ekonomik çöküşün önüne geçebilmek için silah ve petrol tekelleri başta olmak üzere birbirine bağlı halkalar içerisindeki işletmelerin savaştan elde ettikleri büyük kazanımlardı. Bu kazanım faturasının kadınlara çocuklara kesildiği beden,zihniyet,ve ruh katliamıydı. ÖLÜMDÜ.SAKATLIKTI.TRAVMAYDI.
Sivil halkın büyük zarar gördüğü savaşların başında iç savaşlar gelmektedir.Üzerine çok geçmeyen 1994 Ruanda Katliamı ne çabuk unutuldu.İç savaş sırasında bir milyondan fazla insanın ölümüyle son bulan kana doyumsuz savas.Yüzbinlerce cocugun ölümüne ve yine bir o kadar kadının tecavüzüne ve ölümüne sebep olan katliamda hangi taraf kazançlı çıkmıştır? Ya şimdi yaşıyor olanlar onlar ne durumda baktınız mı? Dev travmalarla ortalıkta dolaşan ruhsuz bedenler yığını.
Savaşlar sadece bu kadarıyla kalmadı birde çocukların canlı kalkan olarak kullanıldığı ve daha ne olduklarını bilmedikleri kendılerınden daha ağır olan yakıcı ve yıkıcı silahlarla cocuk asker yapıldılar.Bu şekilde yaşamını sürdüren çocukları düşünün.Gözlerının onunde hiç eksik olmayacak parçalanmış ve ölü bedenler. Aldıkları kokuda yanmış beden kokusu ve lanet barut kokuları. Ya hissettikleri aslında bundan sonra hissedemeyecekleri. Silah sesleri,bombalar,kabuslarla uyanılan her yeni ve işkenceye dönecek olan gün. Saldırgan,asabi,sadist bir kişilik.
Yakın zamanda internette paylaşılan Özgür Suriye Ordusuna ait bir videoda daha sekiz yaşinda elindeki silahı bile taşıyamayan,attığı tekbirlerin anlamını bilmeyen Ahmet’in görüntüleriyle tüylerimiz ürpermişti. Oda tıpkı diğer çocuklar gibi büyüklerin elindeki dünyada yaptıklarını bir oyun olarak görmekteydi. Evet çarkı elimizde olan bu dünyada biz büyükler daha fazla toprak parçası ve ekonomik kazanç yerine daha fazla oyuncak ve park alanları için uğraşalım. Elma şekeri,pamuk helva ve şekerli sakızlar dağıtalım. Kararttığımız dünyayı ÇOÇUK/laştıralım…
“Güzel günler göreceğiz çocuklar/Güneşli günler göreceğiz/Motorları maviliklere süreceğiz/Işıklı maviliklere süreceğiz”