2016-08-27 15:00:00
Yazın son demleriydi. İstanbul; güneşinden, sıcağından kolay kolay kopamaz bir halde de olsa, arada bir yağan yaz yağmurları; üzerimize bereketi sürmeye bir temennisiydi bulutların, şüphesiz…
Yine böyle yağmurlu bir hafta sonu, trafik malumunuz; korna sesleri de girince işin içine,”buyurun curcunaya” der gibi. Lakin ben yine de vazgeçemiyorum bu şehirden; kalabalığına, gürültüsüne, yoksulluğuna bazen, bazen yalnızlığına, yine de “eyvallah” diyorum içimden.
Hafta sonu köprü trafiği; bu hususta sabrımı zorlasa da, ben yine de en nazik temennilerimle, şarkıları şahit tutuyorum kendime. Açıyorum radyomu son ses; sevdiğim şarkılara eşlik ede ede susturuyorum nefsimin şikâyet seslerini.
Arabamın içinde oturup beklerken; dışarıda, o kalabalığın arasında, ellerinde mendil satan babam yaşında ki amcaları görmek, ses çıkarma hakkımı alıyor dilimden. Hele o camları temizleyen çocuklar yok mu; hani akranlarının annelerine nazlandığı; yüreğimin kirli camlarını temizler gibi; halleriyle dertlenmek. Akşamı akşam ederim bu trafikte, yeter ki tabiatımıza leke bulaşmasın.
“Telefonumdan şu köprü trafiğine bir bakayım hele; durumumuz nedir” derken, deniz dalgalarının ıslaklığını kulaklarımda hissettiren bir müzik, o da ne diyerek sesini yükselttim radyonun; bu trafikte araca ikram edilmiş, bir bardak demli çaya eşdeğer bir lezzetle, tebessüme boyayıverdi yüzümü. Bu seess evet ya “SELMAN” bu... İnsan arkadaşını dinlerken de gönülden alkışlar gönderiyor adeta.
Sahi siz bilmiyorsunuz; benim toprağım, üstelik iş münasebetiyle de köşesinden radyo da tevafuklaştığımız “SELMAN CA”…Arkadaşız diye demiyorum, şarkıların ruhuna dokunan o hisli sesiyle, hangi eseri okursa okusun, yorumuyla ışıltısını bulaştırıyor dinleyenlere. Hele o söylediği ezgiler yok mu;90lı yılların o unutulmaz eserleri bile ayağa kalkıyor, arkadaşımın sesiyle.
Ama bu eserin yüreğime yazdığı temenni; kalbimin tüm temennileriyle başlayan cümlelerini, uyandırır gibi.
Haydi, “bismillah” diyerek,”sizinle tanıştığıma memnun oldum efendim” sözleriyle de mini bir karşılama eşliğinde; çeşitli müzik platformlarında yer alan bu güzelliği indiriyorum telefonuma…
O da ne! Arabamın içine Üsküdar sahilini getirmiş biri… Martı sesleriyle, denizin dalgalarının birbirine karıştığı bir giriş; volümü yükseltmem için fazlasıyla gerekli bir sebepti.
Sihirli bir müzik sepetinden üzerime serpiştirilen enstrüman buketi, huzuru fısıldıyor adeta. Aralarda duyduğum; saksafonun o yumuşak melodisi, kalbimin tozunu alıyor, ama bu harika şarkıyı herkes duymalı… Gitar sesi, çeşni yapmış tınılarından, damla damla gülücükler yağıyor üzerime dinlerken.
Bu müziğe de zaten benim arkadaşımın sesi yakışırdı, söylemesi ayıp olmasın; sözleri de kendisine ait… Dinlemeniz lazım bu şahaneyi, hani bazı şarkılar kalbimizin en kimsesiz yanına dokunur da, kalabalığı olur ya yalnızlığımızın… Ballar, reçeller sürülür ya hani gönül ekmeğimizin üzerine…
Tadı ruhuma
Adı bağrıma
Gitsem yanına
Kabul olur muyum?
Belki yarına
Komşu yanına
Cennette beraber
Huzur bulur muyum?
Şu sözlerin saksafonla dansını dinlemezseniz, kulaklarınıza haksızlık etmiş olursunuz, benden söylemesi…
Bazı şarkılar davetçisi olur mutlulukların, içinize su serper dinlerken, şarkının içinde kendinizi buluverirsiniz birden. Diliniz nasiplenir, birlikte tekrar ederken; o mutluluktan.
Aklı başında cümleler; müziğin şiire eşlik ettiği bir gönül terapisi oluverir. Hadi kendinize bir güzellik yapın bu hafta. Temenni dolu cümlelerinizin, bir davetçisi olması niyetiyle bu şahane eseri armağan edin kendinize…
Ruhunuzun şifası olsun bu melodi... Kulaklarınızın pasını silen bir sesle; evinizin, arabanızın, en mühimi de yüreğinizin misafiri olsun…
Benim de temennim şudur ki ;”Her dinlediğinizde huzur mayalasın yüreğiniz” ,”Selman ca” bir “temenni” nin ellerinden tutarak söyleyin kalbinizin şarkısını.