2016-10-27 15:00:00
Tarih 27 Eylül 2012…
Yer Çaldıran…
İki kardeş, modern dünyanın çöplüğünde, oyuncak sandıkları cisimle oynarken can verdiler.
Ve bu iki kardeş, bu şekilde can veren onlarca kişiden sadece 2’si.
İsimleri Sami ve Selami…
İki kardeş…
İki emekçi, iki işçi, iki pehlivan, iki gencecik fidan.
İki çocuk, iki insan…
Van Çaldıran’da, 1976 yılında yıkıcı bir deprem oldu ve Çaldıran yerle bir oldu. Sami ve Selami’nin ailesi, 1976 Çaldıran depreminden sonra ilçeden çıkmış ve köye yerleşmiş bir aile. İlçeden köye yerleşen aile, yıllarca yoksullukla boğuşmuş, yoksul yaşamış. Hem ilçenin sosyo-ekonomik durumu hem de yoksulluktan dolayı çocukların ikisi de okula gidememiş.
Ancak baba Kemal Bey, ne yapıp edip çocuklarını okutmaya karar vermiş. Bütün imkansızlıklarına rağmen, almış çocuklarını ve okulun yolunu tutmuş. Baba Kemal onurlu, hiçbir yardımı kabul etmemiş. Yoksulluğuna rağmen Karşılıksız yapılan yardımlardan hiçbirini kabul etmemiş. Çocuklarının, emeğin değerini bilerek büyümelerini istemiş.
Sami ve Selami okula başlamış ama aynı zamanda çalışmaları da gerekiyormuş.
İki çocuk mahallelinin çobanlığını yapmaya başlamış. Emeğin kutsal değerini bilerek ve ezilmişliği iliklerine kadar hissederek, yılmadan ve utanmadan…
Günün bir öğünü okula gider, öbür öğünde de çobanlık yaparlarmış.
Ayrıca köylülerin bağ ve bahçe işlerinde çalışıp, okul masraflarını çıkarmaya çalışırlarmış.
İki kardeş, iki can yoldaş direnerek hayata tutunmayı başarmışlar.
Davranış ve tutum olarak da örnek olan kardeşler, etraftaki herkesin üstün beğenisini kazanmayı da başarmışlar.
Sami ve Selami’nin okul başarıları gittikçe artmış. Öyle ki tüm öğrencilere örnek olmuşlar. Gururlu, dik, sempatik ve onurlu duruşlarıyla adeta etraflarındakileri kendilerine hayran bırakırlarmış.
Ancak bir gün…
O tertemiz yüreklere kara bir güneş doğmuş.
Çırılçıplak oluvermiş yaşamın yüreği. Dağlar utanmış, paramparça olmuş yağmurun şarkısı.
Bir bir kapanmış hayat perdeleri…
Koyunlarını otlattıkları sırada, askeri kışlanın yakınlarında, dikkatlerini bir cisim çekmiş. Alıp götürmüşler cismi. Oynamışlar…
Bir süre…
Sonra…
Oyuncak diye oynadıkları cisim, büyük bir gürültüyle patlamış. 13 yaşındaki Sami’nin bedeni paramparça olmuş. Ceset diye, küçük parçalara bölünmüş parçalarını bulmuşlar.
9 yaşındaki Selami ise hastane yolunda can vermiş.
İki kardeş, iki can aynı saatte düşmüş kara toprağın bağrına. Hem de hiç hakketmedikleri bir şekilde…
Tez zamanda haber köye ulaşmış. Çaresiz çığlıklar bir anda tüm köyü sarmış.
Anneleri 35 yaşında. “Benim çocuklarım daha çok küçüktü” diye feryat etmeye başlamış. Başka hiçbir şey söyleyememiş. Sadece “onlar daha küçücüktü” deyip avuçlarını gökyüzüne kaldırmış.
Ceset diye parçalanmış bedenlerini götürmüşler anne ve babasının evine.
Sabah aslanlar gibi evden gönderdikleri çocuklarının paramparça olmuş bedenleri.
Köylüler fikir birliğine varıp, göstermemişler cesetleri anne ve babalarına.
Yangın yürekli anne baba, bir daha göremeden toprağa vermişler canlarının iki yarısını…
Tıpkı bu ülkede yaşayan hepimizin vicdanları parçalandığı gibi ve tıpkı toprağa gömdüğümüz merhametimiz gibi…
Gittiler…O uzak ülkelere…Sessizce…
Yolunuz açık olsun dev yürekli adamlar…
Yolunuz açık olsun Sami ve Selami. Bizden selam söyleyin bu ülkeden göçen yüzlerce masum ve savunmasız insana.
Bizden selam söyleyin ve onları öpün. Okşayın özlemlerini hasret ile.
Bizden selam söyleyin tüm meleklere, dua etsinler barış için.
Dua etsinler bu kan dursun diye…