2020-02-18 15:00:00
Bir Cennettir Bahçesaray,
Yolu Sırattan Geçer…
Bir cennettir Bahçesaray, Yolu sırattan geçiyor. Köprüsünün dehşetinden, Halk cennetten vazgeçiyor…
Sanırım dünkü elim çığ faciasının yaşandığı yolun ahvali, bundan daha güzel betimlenemezdi. Yukarıdaki dörtlüğün yazarı, Bahçesaray'ın eski Belediye Başkanı Naci Orhan'dır. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e yazdığı, ilçenin durumunu özetleyen şiirinin ilk kıtasıdır. Orhan, siyasilere veya ilçeye ilgisiz kalan kurum amirlerine de çoğu zaman buna benzer şiirler ve esprili göndermelerle cevap verirdi. Kaderin cilvesine bakın ki, Naci Beyin biricik kızı, eski Van Milletvekili ve halen Cumhurbaşkanı Baş Danışmanlarından Gülşen Orhan, bu yolda düşen çığdan yaralı olarak kurtulduğu haberlere yansımış durumda. Gülşen Orhan, o yolda can veren nice vatandaşların acısını dert edinerek, bu yolun en önemli geçidi olan Karabet’e, kar tünellerinin yapılmasına öncü olan kişiydi. Yazıyı hazırladığım esnada ikinci bir çığ meydana geldiği ve ölü sayısının da gittikçe arttığını öğrenmiş bulunmaktayım. Hepimizi yasa boğan bu faciada tüm ülkemize başsağlığı, yaralı kurtulanlara da acil şifalar dilerim...
2003-2006 yılları arasında 3 yıla yakın görev yaptığım Bahçesaray’da bu yol, elbette bende de çok izler bıraktı. Halen Bahçesaray adı geçince biraz hüzün, biraz heyecan ve birazda minnet hissederim. Türkiye’nin üç bin metreye yakın rakımıyla en yüksek karayolu geçidi olan eski adıyla Vari Kirapet’te (Karabet geçidi), bitmek bilmeyen dar, keskin virajlı, uçurumlu bu şose yolda nice canlar yitirildi. Hayatları başka bir dram, sonları başka bir hüzünle biten yüzlerce insanımız aynı kaderi paylaştı. Eskiden yol öylesine kötü ve bozuktu ki hoplaya zıplaya ilerleyen araçlarda, doğum sancıları tutan birçok kadın Van’a ulaşamadan yolda doğururken, bazıları da yavrusuyla birlikte bu yolda can verirdi…
Karabet geçidiyle ilk tanışmamda çok büyük bir şok yaşamıştım. Kabak lastikle onlarca kişiyi taşıyan minibüs, o zaman sivri taşlar ve çukurlarla dolu olan bu yolda lastiğini patlatınca, uçurumun kenarında kalmıştık. İşin garip yanı, onca kişi içerisinde tek dehşete kapılan bendim. Şoför hepimizden daha rahat, aheste aheste lastik değiştirirken, bir gölgelik bulan diğer yolcular çoktan çimlerde uzanmış gamsız, kedersiz keyif çatıyordu. Şoföre yaklaşıp ‘‘kardeşim bunca kişinin sorumluluğunu bu tehlikeli yolda üzerine alıyorsun da neden yeni bir lastik yerine, bu kabak lastikle yola çıkıyorsun’’ demiştim. Şoför ise hiç yüzüme bile bakmadan ‘‘kardeşim bu yol otobandır otoban…’’ demişti. Şoförün bu cevabına, İlk başta anlam veremesem de kardan kapanan o yolun kıymetini, kışın Hizan üzerinden 10 saatte ilçeye pert olmuş bir halde varınca, anlamıştım ne demek istediğini…
Etrafını saran heybetli dağlar kadar yürek taşıyan, dünyanın en misafirperver insanlarının yaşadığı bu ilçeye ilk ulaştığım gün, öncelikle kurumumun hizmet binasını sormuştum. Bana Hükümet Konağının önündeki ahlat ağacını işaret etmişlerdi. Şaşkın şaşkın ahlat (Karçın) ağacının yanına vardığımda, ağaçta asılı bir anahtar gördüm. Meğerse Tarım İlçe Müdürlüğünde işi olan insanlar örneğin; yeşil kartı için herhangi bir tarımsal varlığının olmadığını belgelemek için bu anahtarı alıp, ilçe müdürlüğü olarak hizmet veren! Müküs Çayı kenarındaki taştan kulübenin kapısını açıp, bu belgesine dairenin mührünü vurup, Kaymakamlığa giderlermiş, işleri bitince de anahtarı tekrar karçın ağacına asarlarmış…
İlçe Tarım Müdürü olarak atandığım bu kulübede hem Mühendis hem Veteriner hem şoför ve hem de müstahdem olarak tek başıma çalışıyordum. Gelişime sevinen kadirşinas ilçe halkı deyim yerindeyse beni bağrına basmış, adeta kırmızı halı sermişlerdi önüme…
Gün geçtikçe kaynaştığımız yöre halkını tanıdıkça ve mahrumiyetlerinin farkına vardıkça elimden geldiğince tüm tarımsal desteklerden yararlanmalarını sağladım. Daha sonra teknik ekibimiz yeni atamalarla çoğalınca, o yoklukta üstelik karasabanla tarım yapan, üretimden vazgeçmeyip vatana hizmet eden bu insanlara, adaletli bir şekilde hak ettikleri ödenekleri almalarına vesile olduk. Kaymakamımızın da desteğiyle devletin kendilerini unutmadığını gören bu kadirşinas halk, üretime ara vermeden tek geçim kaynakları olan tarımsal faaliyetlerini canla başla sürdürüyorlardı…
‘‘Bahçesaray halkı onca acıya, yokluğa ve zorluklara rağmen gülmeyi unutmayan benzersiz bir topluluktur. Bu durum Bahçesaray'da artık günlük hayatın bir parçası haline gelmiştir. Ahali olarak kronikleşen çözümsüz sorunlara kahretmek yerine, her olaydan mizahi bir yön bulmaya çalışırlar. İlçede görev yaptığım üç yılda çok kereler Naci Orhan'ın sohbetlerine katılma fırsatım olmuştu. Özellikle kış geceleri kahvede anlattığı birbirinden güzel hikâyeler, anılar ve fıkralarla kendisini keyifle dinletirdi. Bu sohbetlerin birinde, Van'da bulunduğu bir sırada Belediye Başkanı olarak kendisine 'Bahçesaray'ın yolları ne âlemde?' diye soran bir bürokrata; 'Kışın kardan, baharda çamurdan, yazın terörden kapalı, havadan her gün açıktır efendim…' cevabını verdiğini anlatmıştı bizlere…’’
Günlük yaşam yola endeksli olarak böylece geçerken Bahçesaray’da o yıl (2004), Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ilçeye ziyaret kararı almıştı. Günler öncesinden Kaymakamlık ve diğer kurumlar olarak hararetli bir şekilde hazırlıklara başlamıştık. Tabi dönemin Belediye Başkanı Naci Bey, bu tarihi fırsatı iyi değerlendirmek üzere olağanüstü bir konuşma hazırlamıştı. Devlet erkânının karşısında, ilçesinde ilk defa Başbakan düzeyinde ziyaret gerçekleştirilen bugünde, oldukça etkileyici bir konuşma yaparak, bir de ince zekâ ürünü bir şiirle ilçenin ihtiyaçlarını sıralamıştı. Ardından kürsüye çıkan zamanın Başbakanı, şimdiki Cumhurbaşkanımız Erdoğan, öncelikle Hizan’dan ilçeye ulaşılan yola hemen asfalt dökülmesine ve Karabet geçidinin bulunduğu güzergaha da derhal stabilizasyon ve genişletme çalışmaları yapılması için talimat vermişti. Gerçekten de bu ziyaretin ardından dev iş makinaları ilçeye gönderilmiş, kısa sürede talimatta belirtilen yollar elden geçirilmişti. Sonraki yıl bu kez Karabet geçidinden Van’a ulaşılan yol ele alınmıştı. Böylece o zamanlar şose olan yol, nitelikli bir asfalta kavuşmuştu. Bununla yetinilmeyip her yıl kar yüzünden kasım ayında kapanan ancak haziran ayında açılabilen bu geçide, dönemin Van Milletvekili Gülşen Orhan’ın büyük çabalarıyla yaptırılan kar tüneli, 2016 yılında hizmete açılarak yolun 12 ay ulaşıma açık olması sağlanmıştı...
Yol medeniyet demektir. Yıllarca ihmal edilen görmezden gelinen bu güzelim yörenin, artık her iki taraftan da standart asfalt yollara kavuşmuş olması çok umut vericiydi doğrusu. Fakat çığ düşme hadiselerinin sık yaşandığı, dik yamaçların bulunduğu Karabet boğazında, görülüyor ki kar tünelleri bile birazda ihmalkâr tutumların da sebebiyle yeterli gelmemektedir. Görev yaptığım dönem, eski kışlara rahmet okutan düzeyde yağan karlı kış günlerinde, Kaymakamımızla birlikte, paletli kar aracıyla çokça yol açma çalışmalarına katılırdık. Çığ tehlikesinin olduğu kritik geçitlerde, bazen İlçe Jandarma Komutanı keşifler yaptırıp, bu alanlara roket atarla müdahale ettirerek, kar kütlelerinin kontrollü bir şekilde inmesini sağlayıp, muhtemel çığ olaylarının önüne geçilirdi. Sonrasında güvenle kar temizleme faaliyetleri başlatılırdı. Çetin doğa şartlarında ne önlem alırsanız alın, durmaksızın yağan kar, tüm özenli çalışmaları sil baştan yapmanızı gerektirebiliyor. O yöreyi iyi bilen biri olarak benim şahsi fikrim; esas Bahçesaray'ı kurtaracak olan yol, yıllar önce de gündeme gelen fakat sonrasında askıya alınan Bahçesaray’ın güneyinden Çatak'a ulaşılması planlanan yoldur. Bu yol, mevcut her iki yoldan daha kısa ve kardan kapanma ihtimali ile çığ tehlikesinin daha az olduğu güzergâhtır.
Umarız bir daha böyle felaketlerle karşı karşıya kalmamak adına, tez zamanda bu güzergâhla ilgili de bir çalışma başlatılır…
Hepimizin başı sağolsun…
Haziran, 2004