2015-03-05 15:00:00
İlkokul çağlarında Yaşar Kemal’in Van Gölü ile ilgili tasvirlerini okurken, göle neden deniz dediğimizi çocuk aklımla çok net anlamıştım. Çünkü öykü, betimleme ve gözlemlerini çok yalın ve anlaşılır bir üslupla anlatırdı.
Yaşar Kemal, aynı zamanda barışın diliyle de konuşurdu ki, bu yönüyle edebiyatımızın en popüler yazarlarından biriydi.
Bir söyleşisinde; Benim kitaplarımı okuyan katil olmasın, savaş düşmanı olsun. İnsanın insanı sömürmesine karşı çıksın. Kimse kimseyi aşağılayamasın. Kimse kimseyi asimile edemesin. İnsanları asimile etmeye can atan devletlere, hükümetlere olanak verilmesin…’’ demişti.
Aynı zamanda Yaşar Kemal, medeniyetlerin, kültürlerin beşiği Anadolu’nun bu zenginliğine her zaman dikkat çekmiş, aslında halkların hiçbir zaman birbiri arasında kavgalı olmadığını her fırsatta dile getirmiştir. ‘‘Kültürler, silahlı emperyalizm kadar birbirlerini silmeye uğraşmamışlar, birbirlerini beslemişlerdir. Bundan sonra da çiçeklerin, renklerin, kokuların har vurulup harman savrulmasına izin vermeyelim. Dostlukta ve barışta birlikte direnelim” dediği Aziz Kirkor Neragatsi Nişanı aldığı törende şöyle devam etmişti: “Bu topraklar aynı zamanda çok büyük acıların, kıyımların toprağı olmuştur. Aleviler, Yezidiler, Süryaniler, Türkmenler, Kürtler ve Ermeniler. Savaş ve kıyımlar her zaman halkların dışında yönetici sınıfların ve tabakaların faydaları uğruna olur. Yaşanmış çok büyük acılar, yitirilmiş çok büyük değerler var ama insanlığın bütün kirlerinden arınması çabası da var. Çabaların en kutsalı da düşmanlıklara karşı koymak, barışta direnmektir…
Kaderin bir cilvesi olsa gerek, hayata gözlerini yumduğu gün, barış adına tarihi bir çağrı yankılanmıştı Ankara’dan. Barışın sesini duydu mu bilemeyiz ama bu topraklarda görmeyi, duymayı en çok istediği ve belki de son arzusuydu barış.
Eski adı Papazbahçesi olan IV. Mehmet’in Seyyit Mehmed Vani ye (Vanlı ya) bu yerleri hediye ettiği ve o tarihten sonra Vaniköy diye anılan, İstanbul Boğazı’nın en güzel yerlerinden Vaniköy’de ikamet ederdi ünlü yazarımız.
Yaşar Kemal, atalarının toprağı olan Van’ı her fırsatta anlatma, değerlerine sahip çıkma adına tarihi işlere imza atmıştır. Mesela 1951 yılında hükümet emriyle yıkılması kararlaştırılan Akdamar Kilisesinin yıkımının, Yaşar Kemal’in müdahalesiyle durdurulduğunu biliyor muydunuz?
Bu Diyar Baştan Başa adlı eserini kaleme alırken henüz Cumhuriyet gazetesinde genç bir yazardı. Diyarbakır gezisini bitirip Tatvan’a ulaştıktan sonra, Tuğ İskelesinden feribotla Van’a geçerken inanılmaz bir çaba göstererek, belki de bugünkü Van Turizmine en büyük faydayı sağlamıştır. Tesadüf eseri Van’da görevli Tabip Yüzbaşı Cavit Bey, feribot güvertesinde Yaşar Kemal’in röportajlarından oluşan ‘‘Anadolu Notları’’ adlı yazı dizisini elindeki Cumhuriyet Gazetesinde okurken karşılaşırlar. Daha sonra Yüzbaşı, Yaşar Kemal’den yıkım kararı verilen Akdamar Kilisesini evrensel değerler adına yıkılmaktan kurtarmaya yardım etmesini ister. Bunun üzerine birlikte dönemin Van Muhabiri İlyas Kitapçı’ya giderler. İlyas Kitapçı, yıkımı ne yaptıysa önleyemediğini söyler. Yaşar Kemal durumu Cumhuriyet Gazetesi sahibi Nadir Nadi’ye telefonla bildirirlerse belki yardımcı olur fikriyle hemen Nadi’ye ulaşır. Böylece Nadir Nadi’nin ulaştığı dönemin Milli Eğitim Bakanı Avni Başman, Vali’ye telgraf çekerek yıkımı durdurur. Dolayısıyla Akdamar Kilisesinin de kurtuluş günü 25 Haziran 1951’dir. Tabi adaya ulaşana kadar küçük Şapel çoktan yıkılmıştır. Biraz daha geç kalsalar kilisenin tamamı yıkılıp, yerine kafeterya tarzı bir yapı kondurulacak, dolayısıyla adanın ne turistik ne de tarihi hiçbir önemi kalmayacaktı…
Akdamar yakınlarındaki bugünkü adı Yemişlik olan Narek Manastırında yaşayan Aziz Grigor (Kirkor) adına verilen nişanın töreninde Yaşar Kemal’in “İnanıyorum ki ortak dileğimiz düşmanlıkların dostluğa, öfkenin sevgiye dönüştüğü bir dünyadır. Her zaman söylerim, dünya birbirini besleyen bin çiçekli, bin renkli bir kültür bahçesidir’’ diye biten sözlerini anlasaydık, belki bugün bin yıllık kardeşliğin yerini bu anlamsız kavga almazdı.
Yaşar Kemal in tüm edebi çalışmaları hep halka dönük oldu. İnsani değerlerden kopmadan, halk ve doğaya inandığını dile getirmiştir. Halka kim zulmediyorsa, ezmişse, onu kim sömürüyorsa, feodalite mi, burjuvazi mi... Halkın mutluluğunun önüne kim geçiyorsa, ben sanatımla ve bütün hayatımla onun karşısındayım diyerek, nihayet ömrünü tamamlamıştır.
Ne mutlu ki bu büyük üstat, her ne kadar ‘‘gereken hürmet esirgenmişse de’’ Van’ın bağrından çıkmıştır.
Evet… Yaşar Kemal’i anlamak aslında Anadolu’yu anlamak, halkı anlamak, doğayı anlamaktı. Işıklar içinde yatsın…