2011-02-07 15:00:00
Bu hafta 1. Ligde oynanan Altay - Diyarbakırspor maçında Türk futbol tarihinde bir ilk yaşandı. Diyarbakırsporlu futbolcular, başlama vuruşunun ardından tüm takım omuz omuza, kaleci Osman da dâhil olmak üzere, kendi yarı sahalarında diz çöktüler. Seyirciler ve hakemin şaşkın bakışları arasında gerçekleşen bu ilginç protesto olayına, Altay’ın futbolcuları da topu kendi aralarında çevirip, sonrasında Diyarbakırspor’a teslim ederek bir bakıma protestolarına destek verdiler. Bu neyin protestosuydu biliyor musunuz? Sahipsizliğin, çifte standardın ve umutsuzluğun...
Zor günler geçiren Diyarbakırspor’un yönetimine kimsenin talip olmaması sebebiyle, futbolcular tüm Türkiye’ye seslerini böyle duyurmak istediler. Tabi ki her zaman olduğu gibi güzide yazılı ve görsel basınımız, olanları yine görmezlikten gelmeyi tercih etti. Bu takımın feryadını duyamadı. Ya da duymazlıktan geldi. Tıpkı geçmişte Vanspor’un feryadını duymadıkları gibi.
Hatırlarsınız 98 sezonunda o zamanın Başbakanı Mesut Yılmaz’ında izlediği talihsiz Antalyaspor maçını. Antalyaspor’un Hocası Şenol Güneş’in, sınıf arkadaşı Trabzon Bölgesinden Alican Lakot adlı hakemin yönettiği ve Vanspor’un sahasının onarımda olması sebebiyle o sezon evinde oynayacağı ilk karşılaşmaydı. Vanspor 3 puana hasretti ve bu maçı dönüm noktası olarak görüyordu. Stada en az 10 bin kişi gelmişti. Ve maçın 90. dakikasında Vanspor’lu Ziya’nın müdahalesi sonrası hakemin Antalyaspor lehine verdiği uyduruk bir penaltı kararıyla olanlar oluyordu. Şenol Güneş sanki sahada harp çıkmış gibi alelacele takımını soyunma odasına aldırırken, adeta hakemin maçı tatil etmesine çanak tutuyordu. O esnada kendini bilmez bir taraftarda sahaya atlayıp Güneşi yumruklayınca hakem ve Antalyasporlular soyunma odasından bir daha çıkmadılar.
Tüm bunlar yaşanırken seyircilerin hep bir ağızdan ‘‘sahipsiz memleket’’ diye bağırmalarıyla Başbakan Mesut Yılmaz da stadı terk ediyordu. Vansporlu futbolcular da orta sahada toplanıp tıpkı Diyarbakırspor futbolcuları gibi diz çökerek maçın akıbetini beklemeye koyuldular. Ne var ki olayın üzerinden 1 saatten fazla zaman geçmesine rağmen ne hakem ne Antalyaspor sahaya dönmediler. Maçı izlemeye gelen cefakâr 10 bin kişi ise havanın kararması ve üşümelerinden dolayı statta gazete karton ne varsa meşale gibi yakarak, maçın tekrar devam etmesini umutla beklemişti. Ne bir anons nede bir bilgilendirme yapılmayınca, taraftar Güneydoğunun makûs talihinin bir kez daha başlarına geldiğini anlayıp, acısını içine gömüp stadı terk etmişti.
O gün onbin kişiyi saatlerce statta tutan şey neydi biliyor musunuz? Halkın takımına olan düşkünlüğüydü. Çünkü Vanspor halkın sevgilisiydi. Onunla gülüp onunla ağlıyordu. Adeta bir varoluş sebebiydi. Ertesi gün gazeteler ‘‘terör sahaya indi’’ diye manşet atmıştı. Böylece sessiz sedasız bir biçimde Vanspor’un bir oldubittiye getirilerek küme düşürülmesinin yolu açılıyordu böylece.
O hafta bu olanlara Ali Sami Alkış dışında hiçbir spor yazarı değinmiyordu. Alkış, tv’lere çıkarak maçın kesinlikle tatil edilmesine gerek olmadığını ve Güneş’in oyuncularını aceleyle sahadan çekmesinin hakemi de etkileyerek maçın tatil edilmesine ve dolayısıyla Vanspor’un mağdur edilmesine sebep olduğunu dakikalarca savundu.
Fakat ne fayda, takımın adı Vanspor olunca kimin umurundaydı. Öyle kötü bir kader ki bu Doğu takımlarının, her gittiği deplasmanda pkk dışarı diye protesto edilir, koro halinde sanki bir Yunan takımı sahaya çıkmış gibi hep aşağılanır. Buna hakemlerde federasyonda seyirci kalır ve en ufak bir başkaldırıda ise bölücü, hain damgası vurularak emsali görülmemiş cezalarla sindirilir.
Sırf bu yüzden coşkuyla söylenen İstiklal Marşı ile başlardı Vanspor tüm maçlarına. Neye yarar toplumda algı değişmediği sürece, seni öteki olarak görme önyargısı bitmediği sürece her şey nafile. Bu takımlar bir üst lige çıkınca hemen ‘‘devlet desteğiyle çıktı’’ denir, bir alt lige düşünce de ‘‘sürekli olay çıkaran seyircisi bunu hak etti’’ denir. Yani iki kelimeyle özetlenir. Başka hiç kimsenin suçu yoktur. Takımına gönül vermiş onca seyircinin uhdesi içinde bırakılır. Velhasıl Güneydoğunun lanet kaderi takımlarının da yakasını bırakmaz bir türlü.
İşin en dokunaklı yanıysa şu anki Diyarbakırspor örneğinde olduğu gibi bu kentlerin kendi büyükleri de sahip çıkmaz takımlarına. Örneğin, Gülüştür diye birisi çıkar trilyonluk takımı alır, sonrada trilyonlarca borçla takımı kümeye gönderir. Onca futbolcusu kalakalır ortada. Onbinlerce taraftarı evlat acısı yaşar. Bu olanlara ne federasyon ne futbol kamuoyu, nede yazılı görsel medya ses çıkarır. Ne de olsa takımın adı Vanspor dur. Hiç fark etmez aslında takımın adı. Doğu takımı olması yeterli. Diyarbakırspor, B. Vanspor, ne bileyim Diskispor, ya da Malatyaspor, Erzurumspor. Hiçbirinin hikayesi farklı değildir bir diğerinden. Diyarbakırspor her sene büyük umutlarla, onbinlerce seyircisinin heyecanıyla başlar lige. Fakat çok geçmeden hep bir kenarda bekletilen senaryo ortaya konur ve nedense kaçınılmaz son her defasında gerçekleşir. Bu böyle sürüp gider. Çünkü kendileri bile sahip çıkmıyorsa basın ya da futbol kamuoyu neden karışsın ki denir.
İşin diğer bir yanı takımına gönül vermiş kahrolan onbinlerce seyircinin yanında, ortada kalan futbolculara da çok yazık ediliyor. Anadolu’da bir futbolcunun evine ekmek götürmesi veya haciz gelen borçlarını, taksitlerini ödemesi sanıldığının aksine o kadar zor ki. Bir memur gibi ayın 15’inde garanti bir maaşları yok, bir esnaf gibi satıp da para kazanacakları malları yok. Sadece ve sadece ömürlerinin belli bir döneminde o da şansları yaver gidip ağır bir sakatlık geçirmeseler oynayacakları kulüplerden alacakları paralardır. Onların da bakmakla yükümlü oldukları çocukları, aileleri var. En kötü yanıysa hiçbir zaman emekli olamamalarıdır. Yani futbol hayatları bitince geçinecekleri bir sigortaları bile yok. Haliyle futboldan başka bir meslekte bilmediklerinden, başka bir işte yapamadıklarından adeta sudan çıkmış balığa dönüyorlar.
İşte bu mağduriyetler silsilesi dönüp dolaşıp özelde biz doğu halkını genelde ise bir adım boyu ilerleyemeyen Türk Futbol Kulüplerini vuruyor. Bunca paranın döndüğü bu dev sektörde ne adam gibi bir kural, ne çağdaş aklı başında bir yönetim şekli ne de yaptırımları olan yasaları var. İsteyenin daha doğrusu parası olanın istediği gibi at koşturduğu bu arenada bunca yitip giden şanssız takımlara, onun futbolcularına ve en önemlisi gönül vermiş onbinlerce taraftarına çok yazık ediliyor çok…